31 Aralık 2012 Pazartesi

Özgürlük,adalet ve demokrasimize sahip çıkma azminin yok olmaması dileklerimle....

yeni yıl yep yeni bir sayfa açması umuduyla herkesin yeni yılını kutlarız



Haysev'den duyuru....Lütfen duyarsız kalmayalım...




2012'inin en kötü yasa tasarısı hala gündemde! *

 
2012'de gündeme bomba gibi düşen ve 100 binleri tüm Türkiye'de ayağa kaldıran "ölüm yasası" herhalde bu yılın en büyük acısıydı. Yasa tasarısı hala mecliste, tüm Türkiye yürüdüğü ve tepki verdiği halde hala geri adım atan ya da hayvanlarını seven bir ülkenin vatandaşlarına olumlu bir cevap veren yok! 2013 farklı olmayacak, bu tasarı yine gündemde olacak ve yine iş sizlere düşecek. Evinizde, sokağınızda, barınaklarda yaşayan dostlarımız için sakın vazgeçmeyin ve yeni yıl hediyesi olarak aşağıdaki dilekçeyi lütfen yine aşağıda verilmiş olan adreslere yollayın. Durmayın, durursanız onlar ölecek...

DİLEKÇE:

Sayın Başbakanım,
Sayın Milletvekillim,

Bir seçmen olarak, şu an Meclis’e sunulmuş bulunan 5199 no'lu Hayvanları Koruma Yasası’nın bazı maddelerinin değişikliklerini içeren; Orman ve Su işleri Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan değişiklik tasarısı ile CHP Milletvekili’ne ait kanun teklifi hakkında ilginiz ve alakanız için yazıyorum.

Bu tasarıların, sadece biz hayvan severler olarak değil, vicdanı olan her Türk insanının düşünce ve inançlarına ters düştüğü apaçık ortadır.

Bu yasa tasarısında bizlerin en çok tepki vermesine neden olan maddeler arasında sahipsiz hayvanların sokaklardan toplatılıp, kısırlaştırılıp sahiplendirilinceye kadar 'doğal yaşam parklarına' yerleştirilecek olmasıdır. Bu madde şu anda devletin uyguladığı ''Kısırlaştır, Aşıla, Yaşat" politikasına istinaden sokak köpeklerinin kısırlaştırılıp, aşılanıp, küpelendikten sonra alındıkları ortama geri bırakılma politikasıyla tamamen ters düşmektedir. 5199 sayılı hayvan Koruma Yasası’nın iyileştirilmesi beklenirken bu madde ile yasanın YAŞATARAK koruyucu önlem alması ortadan kalkmaktadır. Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki hiç bir kurum, kuruluş binlerce köpeği, kediye bakamaz. Sizlerin belirttiği gibi refah, sağlık ortamı yaratılması için ortaya çıkan maliyet milyarlarca lirayı bulacaktır. Halbuki bulunduğu yerde zaten onlara bakan gönüllüler gerek devlet gerek diğer kurumların üstünden bu yükün büyük bir bölümünü almaktadır.

Hayvanları bir yere toplayıp oradan sahiplendirilinceye kadar bir arada tutmak mali yükü arttıracağı gibi aynı oranda hastalık, birbirini parçalama, açlığın getirdiği ölüm kampları oluşturmak olacaktır. Hayırsız Adalar yaratılacaktır.

Ormanın kendine ait bir dokusu vardır. Bu doku bozulacak, ormanda yaşayanlar için de bu parklar büyük birer tehdit olacaktır.
Binlerce yıl öncesi doğallığından koparttığımız kedi, köpeklerin doğal ortamı artık ormanlar değildir. Doğan bebeği nasıl tekrar ana karnına koymak mümkün değilse binlerce yıl öncesi doğallığından koparttığımız kedi ve köpekleri, kuşları doğal ortam diye ormanlara toplamak da imkansızdır.

Toplanma konusundaki ısrar, tasarıda ötenazi denilen öldürmeye, deneye, ırkların sınıflandırılmasına tanınan kolaylık, evlerdeki hayvan sayısının kurumlarca tesbiti, kısırlaştırmanın amacını aşıp ticarete dönüştüren maddelerin yer alması bu tasarıları ölüm yasası haline getirmekte ve sadece hayvan severleri değil yaşam hakkına saygı gösteren, insan hakları savunucularını da endişe içinde bırakmaktadır.

Bu nitelikte bir yasa tasarısının, koruma kanunu adı altında meclisimize sunulmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Binlerce imza ve meydanlarda eylemle, sivil toplum kuruluşlarının imzasıyla düzenlenen iki deklerasyonla bu tasarıya tepkimizi göstermemize rağmen cevap olarak bu tasarının “Pekçok kurum ve kuruluşla, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ortak hazırlandığı “ belirtilmiştir. Binlerce tepkinin içinde olan bizler böyle bir tasarının sivil toplum kuruluşu desteği ile hazırlandığına inanmakta zorlanıyoruz. Yaşam hakkına saygı duyan hiçbir sivil toplum kurumu böyle bir hazırlığın içinde olamaz. Olan varsa hayvan ve yaşam haklarını temsile yeterli değildir.

Tasarı yaşatmaktan ziyade bir soy kırıma neden olacak maddeleri içermektedir. Geri çekilmeyip, Veteriner Hekimleri Odası ve Baroların Hayvan Hakları Komisyonları’nın temsilcileri, bağımsız STK lar, çıkarsız, alanında tecrübeli bireylerin yer alacağı kapsamlı ve ortak bir çalışma yapılmazsa soykırımın düğmesine basmış olacaksınız. Çözüm olmayacağı gibi hayırsız adalara sebep olanların isimleri gibi tarihte yer alacaksınız.

Binlerce sese duyarsız kalmayacağınız inancıyla, ölüm ve bir o kadar devlete, hükümete maddi, manevi yük getirecek tasarının çekilmesini yeniden değerlendirilmeye alınmasını saygılarımla arz ederim.

Dilekçemize 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile 3071 Sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun hükümleri gereğince, kanuni süresi içerisinde cevap ve bilgi verilmesini arz ve talep ederiz.

İsim / Soyad:
T.C Kimkik no:

Lütfen isminizi ve TC Kimlik numaranızı eklemeyi ihmal etmeyiniz!

Yollanacak email adresleri:
bimer@basbakanlik.gov.tr; bimer1@basbakanlik.gov.tr,receptayyip.erdogan@tbmm.gov.tr, veyseleroglu@gmail.com, veyseleroglu@tbmm.gov.tr, bilgiedinme@basbakanlik.gov.tr,bilgiedinme@cevreorman.gov.tr, bilgiedinme@icisleri.gov.tr, bilgiedinme@ormansu.gov.tr, cevreorman@cevreorman.gov.tr,hukuk@icisleri.gov.tr, mustesarlik@icisleri.gov.tr, myarasir@ormansu.gov.tr, navci@ormansu.gov.tr, ndemiral@cevreorman.gov.tr,nuhungemisi@ormansu.gov.tr, tyilmaz@ormansu.gov.tr, zsaltu@ormansu.gov.tr, mustyrd_eldemir@ormansu.gov.tr,mustyrd_ceritli@ormansu.gov.tr, mustyrd_kocaker@ormansu.gov.tr, mustyrd_kucuk@ormansu.gov.tr, bakanyrd@ormansu.gov.tr,dkmp@ormansu.gov.tr, hksm@ormansu.gov.tr, sabrikiris@ormansu.gov.tr, mustafaakincioglu@ormansu.gov.tr,ndemiral@ormansu.gov.tr, istanbul@ormansu.gov.tr, bolge1@ormansu.gov.tr, eroglu@ormansu.gov.tr, nakman@ormansu.gov.tr,mustesar@ormansu.gov.tr, cem@ormansu.gov.tr, mustafakurtulmuslu@ogm.gov.tr, sgb@ormansu.gov.tr, teftis@ormansu.gov.tr,hukuk@ormansu.gov.tr, basin@ormansu.gov.tr, ouzun@ormansu.gov.tr, hacatal@ormansu.gov.tr, did@ormansu.gov.tr,mgurbuz@ormansu.gov.tr, narpa@ormansu.gov.tr, yasaryilmaz@ormansu.gov.tr, etemboz@ormansu.gov.tr,yceran@ormansu.gov.tr, aagir@ormansu.gov.tr, tusta@ormansu.gov.tr, ckinaci@ormansu.gov.tr,h.aytac@ormansu.gov.tr,havci@ormansu.gov.tr, hkocaker@ormansu.gov.tr, hozbek@ormansu.gov.tr, ikozan@cevreorman.gov.tr,info@istanbulormansu.gov.tr, ismailceritli@ormansu.gov.tr, meldemir@ormansu.gov.tr, ahmetozyanik0653@gmail.com

25 Aralık 2012 Salı

Bir de anlasanız...

Zararlarının boyutunu herkes biliyor.
Ben bundan söz etmeyeceğim.
Hayatım boyunca hiç içmedim,asla da cazip gelmedi bana...
Çok şükür ki çocuklarım da içmiyorlar...
 
Sadece sokakta  ,kimseye aldırış etmeden içenlere çok kızıyorum.
Yanından geçen,durakta beklerken içenlere  adeta saldırasım geliyor.Dumanı kime zarar verir diye düşünmeden içenlere sesleniyorum.Yanınızda astım hastası ,kanser hastası olabileceğini düşünün lütfen,ya da benim gibi rahatsız olabilecek,hoşlanmayan insanları düşünün,veya çocukların olduğu noktalarda içmeyin sonraya bırakın.
Özellikle duraklarda rüzgara göre bir köşe bulup ona göre pozisyon belirleyin lütfen.
Zaten hava kirliliğinin getirdiği rahatsızlıklar var.Toplum olarak kalabalık hareket ediyoruz içenler, hele,havadar yerde özgürce kasıla kasıla içenler var ki,sinir olduğumu farkettiğinde ise bazılarının  tarafıma doğru üflemeleri deli ediyor beni.Duman da sahibini savunurcasına bana saldırıyor sanki,yönümü değiştiriyorum ama beni takip ediyor adeta...
İzmaritleri yere atmaları,ağızlarını temizleyip yere tükürmeleri.....Çıldırıyorum!
 
Lütfen!
Dumanınızı takip edip,yer belirleyin...En azından bunu yapın.
Aslında açık hava da daha çok dikkat edilmesi lazım...
 
Madem iradesiz içensin,başlamışsın bir kere, tamam!
Kanser yapıyorsun,zehir saçıyorsun,ozonu deliyorsun,bunu da anlıyorum...
 
Ama,sağına soluna bak da öyle iç oldu mu ,sayın tiryaki!
 

24 Aralık 2012 Pazartesi

Feribot martıları (İstanbul-Bursa hattı)

Deniz, martı kokuyor....
 
Kanatlarından yayılan farklı bir koku var martılarda....Ve inanılmaz bir aydınlık getiriyorlar havada süzülürken her biri...
..martılar ki sokak çocuklarıdır denizin...demiş  Can Yücel
Çok doğru,havadaki şamataları uslanmaz çocuklar gibi.
 
Aslında bizler varız diye oradalar,balık bulamadıkları için gemiden atılacak bir lokma ekmeğin peşindeler...Gelin gibi süzülerek,neredeyse uzatılan ekmekleri elden alacak kadar yakınlaşıyorlar.
Garibim serçeler de,inip binenelerin ayak bastığı yerlerde,dökülen susamlar ve her türlü artıkları yiyerek  besleniyorlar.Şöyle bir baktım,ne yiyorlar diye...İnanılmaz şeyler var,çokokrem gördüm ya!(araya reklam da aldık,yani o tür bir şey)hepsi ezilmiş şeyler....Aslında geminin temizlikçileri serçeler...Geri dönüşüm için çalışıyorlar...

Çocukların zihninde yer aladığından eminim.Her biri adeta yarış edercesine,aldıkları tostların yarısını onlara atıyorlar ve zevkten dört köşe olarak kahkahalar atıyorlar.
Yorulanlar filikalarda dinlenme molası veriyorlar.Eğer saldırgan hayvanlar olsalar,gagalarını yakından inceleme fırsatım olduğu için söylüyorum,tuttukları yeri koparırlar.İnanılmaz sert ve yırtıcı...
 
 
Sanırım yaşlanıyorum,üşüdüm...
Hava oldukça serinlediği zamanlardı,en iyisi içeri girmek dedim.Limana kadar içeride bekledim.... 

23 Aralık 2012 Pazar

Koleksiyonum....

Bir eserin antika sayılması için kaç yıllık olması gerekiyor acaba?
Aslında bunun,benim için önemi yok....Sevdiğim eşyalara korkunç derecede bağlanıyorum.Sanki mistik bir bağ oluşuyor  ve onların bakımını yaparken bile inanılmaz bir keyif alıyorum.
Ben dokundukça eskiyorlar sanki,ve bu duygunun adı haz olsa gerek....
 Odamın baş köşesindeler hepside...Bu radyoyu,geçen ay annem verdi...Sanki şeker almış çocuklar gibi sevindim.Oysa antika satan bir çok dükkanda aynısından var.Ama bu radyonun başında az oturmadık biz,televizyonun olmadığı zamanlar,onunla geçerdi zamanımız.En çok da radyo tiyatrosunu dinlerdik.Tomris oğuzalp'in seslendirdiği başrol ,ve biterken Korkmaz Çakar ismi adeta kazınmış beynime...Orhan Boran ve Yuki'si....Bu radyoyla ailenin bir araya gelişini hatırlıyorum da,tümüyle anılarım ayaklanıyor adeta.Benim için bir çağın kapanışı gibi ve bu tarihin tanıklarından olmanın verdiği haz ise bambaşka...Eski dostum benim... rahat 55 yılık...
 Bu saati,evlendiğim zaman,anneannem hediye etmişti...Bildiğiniz kahverengi kutulu bir saatti...Ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama yere düştüğünde kaplaması kırılmıştı,ve saati de bozulmuştu."Beşiktaş Hobi Merkez"inde  çalıştığım dönemde ahşap hocalarımızdan Adnan bey istediğim renkte boyayabileceğini söylemişti.Sanki aklımı okumuştu,tam istediğim gibi olmuştu çünkü.Saatçiden işittiğim azarı da asla unutamam."hanımefendi,bunlar klasiktir ve değiştirilemez,çok ayıp ediyorsunuz"demişti.Ama benim için bu şekliyle çok daha kıymetli hale gelmişti....Beni yansıtıyor ....Baktıkça canım anneannemi hatırlıyorum ve teşekkür ediyorum....30 yıllık...
 Yine bir evlilik hediyesi...Ablamın akademide okurken yaptığı bir resim bu.Finallerinin konusuydu ,rönesans resimleri yapıyorlardı.Gözümün kaldığını anlamış olmalı ki,bana hediye etti....Aslında dünyaları vermiş oldu bana...En güzel köşeler onun oldu evimde...Benim için çok kıymetli...Rahat 35 yılı var.....
Bunu adeta yalvarark almıştım ablamdan.Bu da bir karakalem çalışması...Harika bir resim,salonumu süslemiştir hep....Bu da 35 yıllıktır sanırım....

8 Aralık 2012 Cumartesi

Yeni bir soluk;Bursa


 Ayrıldım İstanbul'dan...
Merhaba diyorum Bursa'ya...
Geceyi izliyorum,yıldızlara yakın olmanın huzurunu yaşıyorum...Gündüzün sesini dinliyorum,çoğu geçen vasıtaların sesi bile olsa,dinleniyorum.
 Çoğunlukla çok yalnız oluyorum,ama kendimle o kadar doluyum ki....Hayatı hep bir ucundan yakalamayı seviyorum ben.Yalnızlığımın en sevdiğim yanı,düşünmek...Üretmeye yönelik planlar bu esnada gelişiyor...Hep arayış içinde olmak yeni fikirler üretmeme sebep oluyor.
 Manzara geniş bir arazi,uzaktan Bursa sporun yeni tesislerini görüyoruz,yeni yapılanmalardan dolayı çevre inşaat dolu.Enteresan bir görüntü,yeşil ve deniz manzaralı bir ev istemiştim ama ne gariptir ki,rahatım, huzur veren bir ev olduğu için seçtim burayı.Bahçeli evin etrafı çok dar olduğu için olsa gerek,bunalmış olmalıyım ki,yüksek bir evi tercih ettim.Kapılar ve camlar açık uyumayı özlemiştim,burada bunu yaşıyorum.
 Geniş bir bulvar,sadece gürültü verse de,tuhaftır bu kadar enerji alabileceğimi tahmin etmezdim...Hiç hoşlanmadığım beton, beton, beton...Beni bu kadar değiştiren ne oldu bilmem...
 Daha tam ayrılık olmadı sanki,fiziki olarak ayrıldım ama,gerçekler ve hatıralar içimi tırmalıyor...Keşmekeşle geçen İstanbul  var arkamda...Eminim ki önümde fırsatlar olacak ve yumuşak bir geçişle her şey geride kalacak...Enerjim yeni bir geleceğe olacak,çünkü geçmişe tahammül yok artık.İyi ki acıları gömme,ya da çöpe atma yeteneğim var.Ufak tefek kırıntıları bıraktım ki,beni uyarsın en karamsar zamanlarımda,çabuk toparlanayım diye...Nasılsa hayata gözü kara atlıyorum hep,uçurumları hesaplamadan.Kendi kendimi hırpalama özgürlüğüne sahibim,zorluklara atılırken kimseye danışmıyorum çünkü.Hayatla düello halindeyim hep...

Güzel günlerin gelmesini bekliyorum...
Bir de bir kedi!

7 Aralık 2012 Cuma

Ah,bu gözler!!

Aslında,bizi olduğumuzdan daha iyi gören gözlere sahip.
Fizik tedaviye başladığımız ilk günler,ve kadın ve erkeklerin bir arada tedavi gördükleri bir merkez,Aktif tıp merkezi.Perdeyle ayrılmış bölümlerde görevliler tedavi yapıyorlar.Sanırım 5.seanstı,görevli zemin kata inip fizik hareketlerinin yapılacağı bölüme gönderdi bizi..
İndik.
Geniş bir salon ve iki tarafı boydan boya ayna kaplanmış,belli ki bir sebebi var...
25 yaşlarında bir erkek görevli bizi karşıladı ve annemi yataklardan birine oturttu.Ve hareketleri yavaş yavaş anlatmaya başladı.Ve yatarak yapması gereken hareketleri anlatmaya başladı.Annemin tansiyonu çıkmaya başladı,bunu hissediyorum.Çünkü hareketleri sert ve isyankar!
-"Bu ne ya,erkekler de var,şimdi böyle şeyler olur mu?"gibilerinden konuşmalar başladı.
Dizlerine kadar gelen şort var eteğinin altında,çekinmesi gereken bir şey yok,ama anlatamıyorsun...
Ayaklarını  uzatıp,tıpkı alttaki şemada olduğu gibi düz tutarak indirip kaldırması lazım.Buraya kadar bir şey yok,ancak nasıl ki içeri temizlik görevlisi((erkek) girdi annem durdu!
Bana bakıyor ama,göremediği için herhalde diye düşünüyorum,aynayı göstererek bir şeyler söylüyor.Anlaşılmaz bir şeyler geveliyor,adamı göstererek çoğul şeyler söylüyor.
Kızmaya başlıyorum,ama bir yandan sürekli eteğini kapatıyor yattığı yerden ve sert sert bana bakıyor.Adam ayak ucunda yerleri süpürüyor diye önüne geçtim ki biraz olsun rahatlasın diye,ama durmuyor ki annem.
Neyse adam biraz ilerledikten sonra,annem sağına dönüp;
-"Sizin neyiniz var ?"diye sordu.
Şaşkınlıkla onun baktığı yöne bakarak.
-"Anne! O sensin!"dediğimi hatırlıyorum,bir de hareketleri gösteren görevlinin hızla arkasına döndüğünü....

KOPTUK!

Annem şaşkınlıkla baktıktan sonra,o da katıldı gülmekten.Görevli gelip annemin elini tuttu,ama kimse konuşamıyor ki...
Artık kasıklarım ağrımaya başladı gülmekten.

Meğer annemin hareketleri şunu anlatıyormuş:
Yanında yatan hastanın da eteğini kapatmamı istiyor.Yanında oturan kişiyi de ( o da ben oluyorum)uyarmamı istiyor. Bitmedi,ayak ucundan gördüğü(aynadan )) hastayı da uyarmamı istiyor.
Ve ,bu adamlar dediği tek temizlik görevlisi..
Aynadan gördüğü kişiler hep tek ama annem kendini üç,beni üç ve temizlik görevlisini de üç kişi olarak görüyor.
Ama ,zeki kadın.Hemen bir espri patlatıyor.
-"Bir fıkra var ya,aynı ona benzedi bizim durum." diyor."köyden şehire gelen köylü bir kadın,aynalarla dolu bir mağazaya girince şaşırmış ve 'bizim köyün hepsi buraya gelmiş geziyor'demiş" "ben de ona benzedim dedi.

Gülmekten gözlerimizden yaş gele gele çıkış kapısına geldik.

O sırada kapıya yakın bir koltukta bir bey oturuyor.Annem"bu bey biz geldiğimizde burada oturuyordu,hala oturuyor,daha almadılar herhalde" diyor.Hem konuyu dağıtma hem de dikkatli olduğunu vurgulamaya çalışıyor."Yok annem,o da aşağıdaydı,hatta omuzlarına buz koydular.O bizden önce çıkmış" dedim.
Adam telefonla konuşuyor,ama annem onunla konuştuğunu sanıp,ona doğru hamle yapıp"efendim?"diyor."Anne! adam telefonla konuşuyor" dedim ve annemin sert bir hareketle beni neredeyse iterek kapıya yönlendirdiğini ve o sakat ayağıyla nasıl yürüdüğünü tahmin edemzsiniz.
Artık bizi kimse toparlayamaz diye düşünüyorum,zira gözlerimden akan yaşlardan önümü göremiyorum ki...
Taksiye nasıl binip,kendimizi eve nasıl atıp,soluğu tuvalette aldığımızı asla anlatamam size....
Saatlerce gülme krizine girdik....
Aslında yükselen tansiyonun,kulaklara ve gözlere verdiği yan etkiler bunlar....Ama neyse ki,gülerek bu olayı tatlıya bağlayarak,düşürdük tansiyonu.

Günün yorgunluğunu attık kısacası....




Adres
Aziz Mahmut Müdai Mah. Halk Cad. No:24
ÜSKÜDAR / İSTANBUL
Tel :  216 310 43 43 (pbx)

6 Aralık 2012 Perşembe

Eski toprak hastalandı

Hastalığın yorgunluğu yüzünde toplanmıştı yanına gittiğimde,uzaklara gittiğimiz için üzgün olan düşünceleri kızgınlığa dönüşerek,hem kaşlarını hem de omuzlarını düşürerek gözlerinden şimşekler çakıyordu adeta.Sanki koca dünyada kimsesi yok,sanırsınız terkedilmiş....
 Yaşlılık zor,biz farketmeden geçip giden zaman,içimizdeki endişeleri ortaya çıkarıyor.Annemi bu kadar yakından incelememiştim.Çocukluğumuzda bir "anne" figürü vardır ve onunla büyürüz,karşılaştırma ve yargılama hakkımız olduğunu bile bilmezdik.Seneler geçip de biz torun sahibi olma yaşına gelince, anne ve babaya da anne baba olduğumuzu anlıyoruz.İşte o zaman onları daha iyi tanıyoruz.Zamana karşı susuyoruz,karşımızda çocuklaşan  geleceğimizi görüyoruz çünkü....
 Dizleri ağrıyordu,yürümekte zorlanıyordu ve günlük rutin işlerini yapmak için bile olağanüstü bir efor sarfediyordu.Ve acıyla milim milim yürüyerek halletmeye çalışıyor...O kadar ki bana alışması bile zaman aldı.Kardeşimle birlikte doktora götürmek,onu ikna etme çabamızla geçen dört gün sonrasında olabildi.Ameliyat korkusu vardır annemin,asla bıçak altına girmez."Ayağımı kesecekler"endişesi korkuyla birleşince,muayeneye dahi gitmiyordu.Geldiğimden beri ne gece ne gündüz ,ne bende ne onda uyku yok!Ağlıyor acıdan ve korkudan dört gündür ızdıraptayız.Neyse Acıbadem hastanesinin ortapedi doktorlarından birine muayene oldu.Çekilen film ve emarlar sonucunda üç menisküs yırtığı ve kas içinde iltihap olduğu ortaya çıktı.Daha önce gittiği doktorların verdiği ilaçların ağrısını kesmediğini ve daha fazla acı çektiğini söyledi.Benim canım annem,verilen ilaçların anında acısına son vermesini ister ,yoksa iki haptan sonra atar o ilacı kullanmaz.Bunu aynen söyledim doktora,ki ezbere ilaç vermesin diye."Lütfen kuvvetli ilaçlar yazın doktor,acısına son verecek ilaçlar olsun,yoksa kendi başına aldığı ağrı kesicilere döner"dedim.Annem uykusuzluk ve acının verdiği bıkkınlıkla ağlamaya başladı."Beni bu acıdan kurtar"diye yalvardı.Doktor dayanamadı."Ağlama teyzeciğim bitecek.Bitmezse ,çok basit iğneyle girip iltihabı çekeriz ve artroskopiyle menisküsleri dikeriz."

AH!
 Ne büyük hata!
Annemi tanımıyor tabii ki,annem daha kötü oldu o an."Bana kuvvetli ağrı kesici ver,ameliyat istemiyorum"diye ağlayarak yalvarıyor adeta.
Yeşil reçeteli ilaç yazdı,toplam dört ilaçla ve önerilerle bizi eve gönderdi.Asla yürümeyecek,en az yirmi gün...Sürekli yatarak dinlenecek...Tuvalete giderken bile o ayağının üstüne basmayacak.kardeşim hemen koşup koltuk değneği aldı,ama basmaması için zıplaması lazım,genç olsa olur ama 78 yaşındaki bir insandan bekleyemeyiz.Tekerlekli sandalye ev içinde manevrası güç bir alet,banyoya sığmaz...Mümkün değil,yürütgeçlerden aldık,ama nafile diğer ayağına öyle ya da böyle basmak zorunda...Sonunda bir şey geldi aklıma,sormadan koşup gidip aldım.Sevindi annem...Büro sandalyesi aldım,tekerlekli olduğu için,banyoya giderken rahatlık oldu.O gece deliksiz uyudu,sancıları hafifledi.Sonraki günlerimiz daha sakindi.Yemeğini yatağına getirdim.Her konforunu sağladım.Biraz yaramaz çocuk gibidir,her şey onun istediği gibi olmalıdır.Hayret edilecek bir şey ki,asla bana karışmadı.Sırf ameliyat olmamak için tuvalet ihtiyacı haricinde yataktan çıkmadı.
On gün sonra kendisi sandalyeye oturup,diğer ayağıyla sürerek gitmeye başladı...

Ama kontrol günü gelince evde terör estirdi ve gitmedi doktora....
Ortopedist olayımız böylece sona erdi ameliyat korkusundan....

Zar zor Fizik tedavi için ikna ettim onu.Çünkü bende aynı olayı yaşamıştım ve kimseye söylemeden ızdırapla atlatmıştım o dönemi(kimin kızıyım).Kendi kararımla fizik tedavi doktoruna gitmiştim ve çok olumlu sonuç almıştım.
30 günlük bir tedaviyi öyle böyle bitirdik.
 Ayakta duruyor artık ve bastona tutunarak yürümeye başladı .Bulaşık yıkamaya bile başladı.

Bazen düşünüyorum,bastona tutunurken neler düşünüyor diye...Baston mu onu yürütüyor yoksa bastonu o mu yönetiyor diye...
Dertlerin biriktiği bir yaşanmışlık var duruşunda.Hala kuyruğu dik tutmak da cabası...Cümleler kurmasına gerek yok,her hareketi anlatıyor zaten...
Eski toprak derler ya dayanıklılık açısından ....Aynen öyle....
Üsküdar'daki fizik tedavi merkezinde sıcak ilgi ve alaka vardı.Bazen kahkahalarla güldük bazen de başkalarının ızdırabı sonucunda kendi acımızı unuttuk...
http://www.ugurcakoyu.com/modules/news/article.php?storyid=203

Annemi bırakıp,Bursa'ya evime geldim,aklım ve yüreğim onunla kaldı.O kadar alıştım ki onun için bir şeyler yapmaya,sanki bensiz yapamazmış gibi geliyor...Dile kolay, iki aydır onunla birlikteydim.
Oysa yıllardır kendi başına yaşıyor.