27 Kasım 2009 Cuma

25 Kasım 2009 Çarşamba

Öğretmen,öğretmen,öğretmennnn....

Önüm,arkam,sağım,solum öğretmen dolu.
Dün telefon elimde,neredeyse 15 kişiyi arayarak kutladım bu güzel günlerini...
Teyzem,ablam,kardeşim,kuzenlerim,arkadaşlarım derken sayı gittikçe artmaya başladı.
Başka kim var diye düşünürken,kızımı unuttuğumu biliyor muydunuz?
En yeni öğretmenimiz kızım.
Ailemiz bir öğretmen ailesi...Sadece ben bu kuralı bozmuşum...
Keşke öğretmenlik mesleğini seçseydim...Her mesleğe saygım sonsuz,ama severek yapılan her iş,en iyi iştir diye düşünürüm her zaman.Ben sayısal olan her meslekten uzak durmaya çalışsam da,geçici olarak girdiğim muhasebe işinden emekliye ayrılmış olmam da kaderin bir cilvesi olsa gerek.Kader öylesine l tuzaklarla dolu ki,şu an bile girdiğim işte,muhasebe sorumlusuyum...Geriye dönüşüm olmayacağına göre,güzel tuzak diyelim buna... :-))



Sevgili öğretmenlerim,dün fırsatını bulup kutlayamadım sizleri...

Aydınlattığınız ve yetiştirdiğiniz her öğrenci sayısı kadar ömrünüze ömür katılsın...
SAĞOLUN,VAROLUN...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Asortik,MİM'ledi....

Erken okuyup,geç cevap verdiğim için,koca bir ÖZÜR dilesem,kabul eder misin,Asortiğim?

MİM:
Bloğuna neden bu ismi verdin?
Blog açmama sebep olan kişi,peçetedir.
Tükkanda çalışırken,onun bilgisayar bilgisinden çok yararlandım.Yakasını silkecek kadar bıktı benden...Herşeyi merak edip,her bilgisinden etkilenmeye başlayınca,çareyi bana blog açmakta buldu."Lanet olsun,al sana blog.Herşeyden etkilenip,konuşuyorsun.Bari sus da buraya yaz."der gibiydi...Bloğa isim aramaya başladım.Bir kaç gün de öyle başını yedim onun."Etki alanı"nı duyar duymaz,"TAMAM BU !" dedi ve böylece Etki Alanı olarak kaldı.TüTü ismini de peçete sayesinde aldım.
İyi mi yaptı,kötü mü bilemem.Ama benden kurtulduğunu sanmasın!


Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?


Hayır,böyle bir seçeneğim zaman açısından olamaz zaten.Fırsat bulduğum zamanlarda hemen oturuyorum bilgisayarın başına....Ama konuyla ilgili bir foto mutlaka konulmalı diye düşünürüm hep...

En son satın aldığın garip şey nedir?

Bir bot!

Ama garip olan,erkek reyonundan almış olmam.Modeli sağlam ve feminen bir göründüğü için aldım.Ama bilek kısmı çok geniş kaldı ve bileklerimi yara yaptı ,üstelik satıcı bir numara büyük olanı vermiş ve ben bakmadan giydiğim için hüsrana uğradım.Hemen çıkardım.Giyilmiş olmasına rağmen ,yarın değiştirmeye götürüyorum .

Şeker gibi olduğun anlar?



Bir kediye dokunduğum anlar....En sinirli olduğum an,bir kedi ayaklarıma sürünüyorsa olay bitmistir....



Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler?

"Dul musun? Neden boşandın?" diye sormayın artık!

Ayrıca,boşanan insan dul olmaz,özgür anne olur.Eşi ölene dul derler....Neden boşandığıma gelince....

Bende saklı kalsın olur mu?

Aynaya bakınca gördüğün?



















Şişman bir kadın!

Kendini okutan blog dediğin?



Kendi çektiği fotoğrafların altında kendi düşüncelerini yazan,hayattan kesitleri kendince anlatan,belgesel gibi olan tüm blogları okuyabilirim...

Kendi eserlerini sergileyenler de dahil...


Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?

Her yer olabilir.Ama özellikle,herhangi bir yerde tesadüfen bir konuşma arasında,bloglardan bahsederken,en çok takip ettiğim bloglardan biri olduğunu öğrenmek,ne hoş bir sürpriz olur düşünsenize...

Peki ben kimleri mimliyorum?

İlk aklıma gelenler...

Yaşamın kıyısında

Heyemola

Neşeli yemekler

Sufi-saja

17 Kasım 2009 Salı

Beni gidi beniiii.....


Çok ihmalkar oldum ben....

Yorumları okuyorum ama cevap veremiyorum.Hızlı hızlı ziyaret ettiğim bloglara yorum bırakamıyorum.

Çok sevdiğim öykü atölyesini tamamen ihmal ettim.

Sevgili Asortik krep beni mimlemiş.

Oysa ben ne yapıyorum.Yazımı yayınlayıp,şöyle kısa bir gezinti yapıp ziyaretleri gerçekleştirip vınlıyorum.

Aslında ne yapıyorum biliyor musunuz?

Her sabah saat 5.00 gibi uyanıyorum.Beyaz kedimiz uyandığımı hissedince mırlayarak yanıma gelip cilveler yapmaya başlar,onunla biraz keyif yapıp oynuyorum.onun bu haraketlerinin sabah tercümesi şudur:

-"Annemis ya,tuvaletim geldi,kapıyı aç gideyim.Bir de yemek verirsen hiç fena olmaz,kardeşlerimle beraber yeriz" şeklindedir.

Kapıyı açınca,dışarıdaki 5 kedi üstüme atlayacağı için,önce onların yemeklerini hazırlıyorum ve kapıyı açıyorum.Yemek vukuatını atlattıktan sonra,ufak bir süpürge işi gerçekleşir.Sabah sabah bu ne süpüresi demeyin.Çünkü ,neredeyse saat 3-4 gibi yatıyorum.O saate kadar boncuklarla model çıkarıyorum.İp,Misina derken, ip ve misina artıkları ,yere dökülen boncuklarla birleşince,ortalık berbat oluyor.Üstelik,o saate kadar içilen çayın bardağı,yenilen yiyeceklerin tabağı derken ev harabeye dönüyor o saate kadar.İşe gidiş saatime kadar süpürge işlemi,çocukların kahvaltı sofrası dahil hazırlanıp,bulaşıklar makineye yerleştirilip,ufak bir duşla işi bitirip kendimi zor atıyorum sokağa.Servise yetişmek için dilim dışarıda koşturuyorum.Bu arada çöp torbasını da çöp bidonuna atıyorum.Servise oturunca biraz rahatlıyorum.İş yerinde dinlenmek için çok fırsatım oluyordu.Ama son zamanlarda,notaları düzenleme işini de üstüme alınca,o zamanımı da kısıtlamış oldum.Akşamları da,iş dönüşü alışveriş,yemek yapmak derken saat oluyor 9-10.Yarım saat kadar uyuyup,boncuk mesaime başlıyorum tekrar.

Haaa,peki firmalardan olumlu cevap alıyor muyum?

Hayır!

Sadece iki firmadan büyük umutlarla başladığım işler de yavaşlayınca,sadece az miktarlarda aldığım işi kendim yetiştirmeye çalışıyorum.Bu da beni yoruyor ister istemez.

Keşke diyorum biraz daha genç olsaydım.Daha çok koştururdum.Şimdilerde,bir önceki seneyi arar oluyorum.Hem ev işi,hem iş yeri,hem de ek iş,ciddi yorgunluğa sebep oluyor.

Çarşamba günleri izin günüm oldu.O gün firmalarla görüşme günüm oluyor.Dinlenmem gereken zamanı sürekli koşturarak geçirince,eve posa halinde dönüyorum inanın.

Bir ara çok iş alacak gibi oldum ve "evlere iş verilir" yazısını asma gafletinde bulundum.Sadece ilanı gören değil,duyan da aramaya başlayınca,tüm Beykozluları tanımış oldum böylece....

Keşke bol iş çıksa da,herkes para kazansa...

Ama piyasa gerçekten çok kötü...

Hal böyle olunca,bilgisayar başında geçirdiğim zaman,dakikalarla ölçülür oldu.

Ama önce şu mim işiyle başlıyorum...Öykü atölyesine daha sonra yazacağım...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Mükemmel kadın olmayın!


Mükemmel Kadın olmayın...
> “Mükemmel kadın” denildiğinde aklınıza ne gelir? Toplumun ve yaşamın üstüne yapıştırdığı tüm sıfatları eksiksiz yerine getiren kadın!

> İyi bir eş, anne, dişi, seksi, ev hanımı, iş kadını, dost, evlat, sevgili ve daha birçok şey olan mükemmel kadın, neden mutsuz olur? Çünkü bu kadınlar başkaları için yaşarlar!


> Bir ilişkide kadın, eşinin hayatını gereğinden fazla kolaylaştırdığında, iyi bir iş yapmış olmaz. Her sorunu çözebilen, sorumlulukları üstünde taşıyan, düzeni koruyan ve bunun için insanüstü çaba gösteren kadın, karşısındaki erkeğin genetiğini bozar.


> > İnsan doğası almaya, tüketmeye eğilimlidir ve rahata çabuk alışır. Mükemmel kadın, her konuda başarılı olduğundan, karşısındakine yapacak bir şey bırakmaz. Armut piş, ağzıma düş! İlişkiler, paylaşım olmadan büyümez. Kadın ve erkeğin gelişimi, yaşamın getirdiği sorumluluklar, dersler ve çaba ile doğru orantılıdır. Çocuğunun okul ödevlerini kendisi yapan bir anne, evladının öğrenmesini ve yeteneklerini geliştirmesini engellediğinin farkında değildir. Aynı durum ilişkilerde de geçerlidir. Eşinin işlerini üstlenen, yapması gerekenleri onun yerine yapan, beceremediklerini bir şekilde halleden mükemmel kadın, mutsuz olmaya mahkumdur.
> > İşin garip tarafı, bu yapıdaki kadınların ilişkileri genellikle hayal kırıklığı ile biter. En çok aldatılan, terk edilen kadınlar, kusursuz kadınlardır. Neden aldatıldıklarını anlayamazlar. Üstelik, eşlerinin seçtikleri kadınlar, kendilerinden çok daha vasıfsız olanlardır. “Benim neyim eksikti?” Bu cümlenin cevabı havada kalacaktır, hatta şok etkisi bile yaratabilir ama eksik olan kusurdur.
> > İlişkiler paylaşım üzerine kuruludur. Mükemmel kadın, eşinin yapacaklarını üstüne aldığında, zaferlerini de elinden almış olur. Çaba göstermek, uğraşmak için ortada sebep bırakmaz. Heyecanı, hevesi kalmayan bir eş, doğal olarak gidip, kendini göstereceği, yaratacağı başka ortamlar arar.
> > Çevrenizdeki insanları bir düşünün. İçlerinde, mükemmel olduğuna inandığınız ama hala neden evlenemediğini ya da mutsuz bir ilişkisi olduğunu anlayamadığınız kişiler yok mu? Dışarıdan bakıp, dört dörtlük kadın dediklerinizle birlikte yaşadığınızı hayal edin. Hazır bir hayat. İlk başlarda çok keyifli gelse de, zaman içinde son derece sıkıcı, tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır. İnsani egonuz zarar görür.
> > Mükemmellik, kendinden vazgeçmek demektir. Sürekli başkaları için yaşamak, onların ihtiyaçlarını gidermek, onların sevdiklerini seçmek ve hazırlamak, hep başkalarını düşünmek, mükemmel kadını kişiliksiz kılar. Kendi hayatından vazgeçmek, saçının her telini süpürge etmek, gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek, karşı taraftan alkış ve takdir almaz. Düzenli olarak bunlar yapıldığı için, görevmiş gibi algılanır ve kıymet bilinmez.

> > Kusursuz ve mükemmel olmak, sadece zarar verir. Eşini, çocuğunu, kendini hatta dostlarını bile zor bir psikolojik sürece sokar. İlişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyif verir.
> > Mükemmel kadın mutlu olamaz. Başkalarının hayatını düzenlerken, kendine ait bir yaşamı unutur.
> > İnsan dediğin kusurlu olur. Hataları, yanlışları ile var olur. Mükemmellik, insana ait değildir.
> > Kusursuz veya mükemmel kadın olmayın. Bu sizi ancak, ruhsal köle ve yaşam hizmetçisi yapar.