13 Nisan 2011 Çarşamba

Son okuduğum kitap....

Son yıllarda kitap okumak için vakit ayıramıyordum.Bunu bırakın,her gün evime aldığım gazeteyi bile okuyamıyorum.Bazen elime geçerse,şöyle bir karıştırıp,başlıklara göz attıktan sonra bir köşeye yığıyorum tüm gazeteleri...
Dizimdeki rahatsızlıktan dolayı,fizik tedaviye giderken yanıma raftan öylesine çektiğim bir kitabı aldım.Bir saat süren tedavi sırasında,diğer hastalarla konuşmaktansa,dikkatimi kitaba veririm diye düşündüm.Dikkatimi dağıtmadan okumaya başladığım bu kitap,sanki beni gören bir insan tarafından yazılmış gibi geldi bana...Uzun süreden sonra elime aldığım bu kitabın konusu hoşuma gitti...Ara sıra diğer hastaların konuşmalarına ister istemez(yüksek sesten dolayı)kulak kabartsam da bu kitabı okumak iyi geldi bana...
    aldı
    Standart Dr. Richard Carlson’ın “Ufak Şeyleri Dert Etme Kazan


    Kişisel gelişim serisi içerisinde yer alan Dr. Richard Carlson’ın “Ufak Şeyleri Dert Etme Kazan” kitabında hayattaki küçük endişelerimizin maddi çıkarlarımızı olumsuz etkilediğinden ve bu endişelerden kurtulmamız halinde kazanacaklarımız yüz küçük bölümde ve küçük örneklerle anlatılmıştır. Bu çalışma ile kitabın içeriği özetlemek amaçlanmaktadır.
    Yazara göre insanlar mutsuzluktansa mutlu olmaya daha çok eğilimlidir. Mutlu insanlarında daha verimli, üretken ve yaratıcı olduklarına ve hayatlarının daha pürüzsüz bir akışa geçtiğine inanmaktadır. Herkes tarafından da kabul edilen bu hayat felsefesinin, birçok insan için şans olarak algılanan zengin olmanın da anahtarı olabileceğini sadece inanmakla kalmamış kitabı oluşturan yüz parça (bölüm) ile ispatlamaya çalışmıştır.
    Bu düşüncelerin oluşumunda ve gelişiminde kendisini ve etrafındaki başarılı insanları gözlemlerken bu insanların para kaygılarının olmadığını görmüştür. Çok ilginçtir ki, kaygısızlık başarının sağladığı bir yan ürün değil, ona yol açan özellik olmuştur.
    Özetle yazar, bu eserinde parasal yaşama korku içinde yaklaşmak yerine, akılcılıkla yaklaşmayı savunmuştur. Yazarın felsefesini özetleyen fikirlerinden çarpıcı ve akılda kalıcı olanlarını şöyle sıralayabiliriz;
    Başarının sırrı gerçektende çok basittir. Gereken şey, sadece başlamaktır. Koşullarınız ideal değil diye dert etmeyin sonuçta yine o ilk adımı atmak zorunda olacaksınız. Eğer bu adımı geciktirmeyip, şimdi atarsanız, hayal ettiğiniz hedefe gelecek yıla göre çok daha fazla yaklaşmış olursunuz.
    Eğer daha çok sevgi, daha çok eğlenmek, saygı görmek, başarı kazanmak veya buna benzer şeyler istiyorsanız siz de bol bol ve karşılıksız verin.
    Sadece yaşadığınız ana sahip çıkmakla yaşamınıza ve iş dünyanıza ılımlı bir tutku getire bilirsiniz. Yoğun ve derin bir biçimde düşünmek, önünüzdeki soruna sizin ne gibi bir katkınız olduğunu, kendinizi nerelerde geliştirmeniz gerektiğini ve düşünce sisteminizdeki kör noktaları görmenizi sağlar. Her türlü endişeyi bir yana bırakıp, ilk ödemeyi herkesten önce kendinize yapın.
    Başarılı insanlar korkuları ve kaygıları karşısında yenik düşmemişler, bu duygularını yenmişlerdir. Her durumda, siz sorununuzu ne kadar az dert ederseniz, onu çözmek de o kadar kolay olacaktır.
    İyi bir işadamı önceden belirlediği hedeflere kendisinin ve başkalarının çabalarıyla ulaşır. Başarı düzeyinizle, hevesli durumda geçirdiğiniz zaman uzunluğu arasında doğrudan bir ilişki vardır.
    Bildiğiniz şeyin size öğretilenler sonucu inandığınız şeyden daha önemli olduğuna karar verdiğiniz anda, servet yolunda hız almış olacaksınız. Yaşamınızdaki tüm güç, içinde bulunduğunuz an başlayıp bitecekmiş gibi harekete geçin. Çevrenizde hep kazananlar olsun.
    Zamanınızın çoğunu en çok usta olduğunuz ve başarınız için önemli saydığınız işi yaparak geçirin. Yaptığımız işe tutku ile bağlanmışsak, başarı mutlaka gelir!
    Ürününüze, hizmetinize ya da pazarlık konusu her ne ise (zamanınız, uzmanlığınız vb.) ona güveniyorsanız, çekilmeye ve teklifinizi başka bir yere götürmeye hazır olmakla çok daha güçlü bir konuma yerleşirsiniz.
    Yüz yüze, bir telefonla ya da küçük bir notla teşekkür etmeyi hatırladığımız insanların bize tekrar yardım etme ihtimali, bu jesti yapmadığımız kimselere oranla kat kat fazladır.
    Dönem dönem insan aklının en uygun cevabı oluştura bilmesi için biraz zamana gerek vardır, ama alacağınız cevaplar sizi hem şaşırtır, hem sevindirir.
    Düşünce sisteminizi harcamaktan ziyade yatırım yapma yönünde oturttuğunuz zaman tasarruf işlemlerini başka alanlara da kaydıra bilirsiniz.
    Yardım isteme korkunuzu yenin; aklınız ve sağduyunuz ne zaman ve nasıl isteyeceğinizi size gösterecektir.


    Olumsuz duygularımızı güçlendirmek yerine, bunları başımıza gelecek belanın alarm işareti olarak görürsek, iş kontrolümüzden çıkmadan durdurabilir ve çok daha iyi bir konumda olabiliriz.
    Her şeyi kendiniz yapmaya çalışarak enerjinizi harcamaktansa siz ve yeni ortağınız sadece en iyi olduğunuz alanlara odaklanın.
    Korku dolu düşünceler sadece insanın hayallerini, ümitlerini arzularını ve gelişmesini engeller. Büyük düşünmek insanın ufuklarını genişletip, hayatın daha kolay ve keyifli yaşanmasını sağladığı gibi, büyük servetler kazanmayı da mümkün kılar.
    Kararlarınızı uzun dönemleri kapsayan bilgilerden yararlanarak verin ve kısa dönemli bilgilerin yanıltıcı çekiciliğinden kaçının. Akılcılık ne zaman ne yapacağını bilmektir. Gerektiğinde esneklik göstere bilmek değişmeye ve akışa uymaya istekli olmaktır.
    Değiştire bileceğiniz şeyleri değiştirin, değişmeyenleri olduğu gibi kabul edin. Başarı ve para kazanma yolundaki en büyük engel paniktir.
    Mümkün olduğu kadar çok insanla tanışıp dostluk kurun ve onlara ihtiyacınız olana kadar beklemeyin.
    Kendi ayarlama düzeninizi tanımanız size çok yararlı olabilir. Potansiyelinizi en üst düzeye çıkarabilecek bir şekilde işinizi organize edebilirsiniz.
    Çoğu zaman en iyi cevaplar programlanmış, belleğimize yerleşmiş düşüncelerden değil içimizdeki o sessizlikten kaynaklanır.
    Herkesin size yakıştırdığı iş yerine, gerçekten sevdiğiniz bir şeyi yapacak olursanız, hayallerinize kavuşmanız hiç uzun sürmeye bilir.
    Biran önce kendinize bir akıl hocası bulmaya bakın. Bir çok gereksiz hata yapmaktan kurtulur, önünüzdeki yıllarda da bunun ödüllerini toplarsınız.
    Bu karar beni nereye götürür diye kendinize sormanız çok yararlı olacaktır. Bu sayede pek çok hata yapmaktan ve sorunla karşılaşmaktan kurtulursunuz. Bu basit soruyu sormakla enerjinizi size ve başkalarına daha yararlı olacak biçimde kullana bilirsiniz.
    Sana adil davranılmasını saygı ve sevgi gösterilmesini, sıkıntıdayken sana el uzatılmasını istiyorsan aynı şeyleri sende yapmalısın.
    Başkalarındaki yaratıcılığı özendirip, onlara inanç beslersek, bu güzel bir bahçe yaratmak için gerekli koşulların sağlanması anlamına gelecektir.
    Bilginizin ve deneyiminizin sınırlı olduğu alanlarda çevrenizde uzmanların bulunması iyi bir şeydir, fakat son kararı verme yetkisi ille de sizde olmalıdır.
    Başarı önce insanın kafasında kaynaklanır, sonra maddi dünyaya uyarlanır.

    Refah dolu bir yaşama ulaşmanın en kolay yolu, insanın kendini zorlayıp daha fazla para kazanmasıdır. Ancak daha çok para sahibi olmanın, daha çok para harcamak anlamına gelmediğini unutmayın! Bu çok büyük bir hata olur. Ama isteklerinizi denetim altında tutup beklentilerinizi yeniden değerlendirirseniz, çok farklı bir kavrama sahip olursunuz... HUZUR!

8 Nisan 2011 Cuma

TASARIMLARIMDAN BİR KAÇI...




Seviyorum boncuklarla oynamayı,elime aldığımda,kendiliğinden gelişen şekiller tasarıma dönüşüyor.Zevkle hayat veriyorum boncuklara...

Yaz geliyor,ister eski olsun ister yeni,bir elbise ya da pareonun yakasına konulabilecek ,tahata boncuklarla yaptığım bir yaka....
Tığişi yada kumaştan yapacağınız bir çantaya, boncuklu bir sap ne güzel yakışır...
Daha çok tığla yapılan çantalarda güzel durur yaptığım tasarım...
Lastikle yaptığım,eksiz kemeri her etek ya da pantalonun üstünde kullanabilirsiniz.Ya da bir gömleğin üstüne kemer olarak kullanabilirsiniz...Bu kolyem tam yazlık...

6 Nisan 2011 Çarşamba

Ayaklarım....

Son zamanlarda,"ayaklarım,kollarım çok ağrıyor "sözlerini çok duyar oldum.Ben de dahilim bu katagoriye...Hadi benim yaşlarımda ve ilerisinde bu tip ağrıların görülmesi normaldir.Ya gençler ve çocuklara ne demeli?Ağrı içinde yaşıyoruz.
Ve neredeyse her an,her yerde ve her zaman kesinlikle" ayaklar" gündemde...Bir zamanlar oluşan kuş gribi modası gibi...

Ben hastalıkların etkisinde kalmaktan nefret ediyorum,ve mümkün olduğunca olaylarayumuşatıcı yöntemler bulmaya çalışırım,ki birbirini çeken hastalıklar zinciri oluşmasın diye...

"Ayaklarım" kelimesini tamamlayan kelime oyunu icat ettim.Çok komik cevaplar geldi:
1-Ayaklarım,üşüdü.
2-Ayaklarım, titriyor.
3- Ayaklarım,çok kokuyor.
4-Ayaklarım,dondu.
5-Ayaklarım,ısınmıyor.
6-Ayaklarım,yanıyor.
7-Ayaklarım,çok büyük.
8-Ayaklarım,çok küçük.
9-Ayaklarım,hareket etmiyor.
10-Ayaklarım,kırılsın ki....
11-Ayaklarım gitmiyor.
12-Ayaklarım,alçıda.
13-Zavallı ayaklarım...
14-Ayaklarım,kirli.
15-Ayaklarım ağrıyor..
16-Ayaklarım üstünde durmak istiyorum.
!7-Ayaklarım şişiyor.
18-Ayaklarım kaşınıyor.
19-Ayaklarım uyuşuyor..
20-Ayaklarım çok güçsüz...

Siz neler buldunuz?

Bu tip oyunları çok oynardık çocukken,kelime üretme oyunu,ve arabayla giderken öndeki arabaların plaka harflerinden kelime üretme oyunu,bayılırdık.Haritadan yer bulmaca oynardık..

Bakın, ayak ağrısından neşe yaratılabiliyormuşuz ....

5 Nisan 2011 Salı

Yüzmem lazım...

Yüzmeye hasretim....
Yaz tatiline gitmeyeli hayli sene oldu.İş,sağlık derken on senedir denize girmediğimi farkettim.

Ama son gittiğim doktor,yüzmem gerektiğini söyleyince,en yakın yüzme havuzlarını araştırmaya başladım.Ve gördüm ki,çok az havuz var koskoca İstanbul'da.
Şimdi Büyük Şehir Belediyesine bir mail göndereceğim.Şehrin her mahallesine bir havuz yaptırılmasını rica edeceğim.
Belki tek olacağım ,ama sağlık için yüzmenin ne kadar gerekli olduğunu çevremden başlayarak bir çok kişinin duymasını sağlamaya çalışacağım.
Ülkemde(Nihat Doğan gibi konuşmaya başladım),ayaklarından ve kollarından rahatsız olan bir çok insan var.Yüzme sayesinde kasların güçlenip,iyileşmeyi hızlandırdığını söylüyor doktorlar...

Özel yüzme havuzları elbette var,ama bakarsanız neden gidemeyeceğimi anlarsınız...
Tamamen duygusal....

Belediye havuzlarının sayısına bakmaya çalıştım.Yanılıyor olabilirim ama ben 6 adet diye buldum sanırım.Rakam az ya da çok farkedebilir.Özel yerlerin sayısı ise şimdilik ulaştığım kadarıyla 29 !

Ne diyebilirim ki?
Napolyon gibi PARA;PARA;PARA.....

diyebilirim....
Ya da yaz aylarını bekleyip,deniz kenarı araştırmam lazım....

Ah,bu televizyon! (Kelime oyunları"TELEVİZYON")

Kedim bile televizyonun içine girmek istiyorsa,hayatımızdaki etkisi tartışılmaz demektir...

Televizyon,sevdiğimiz ya da sevmediğimiz bir arkadaşımız gibi.Vazgeçilmez bir beraberlik olan evlilik gibi...

Evde,ortaklaşa tercih edilen programlar çoğunlukla belli saatlerde yayınlanan diziler.Belki de aileyi biraya getiren belli saatler... Gelin aile toplantısı yapalım deseniz bu kadar dakik olunmaz.Yemek zamanı bile hemen toplanılmaz.Her dizi adeta akrabalarımızla doluymuş gibi çiviliyor bizi ekrana...

Hangi program olursa olsun,kendimizle iletişime geçen anlarda adeta etkileşime giriyoruz.Oğlum,futbol programlarında,sanki ekranın içine giriyor ve tartışma programlarında yer alıyor resmen.Oğlumu hiç görmediniz mi?(!).Aaaaa,çok ayıp! Maçların tekrar bölümlerinde ağzından kaçan küfürlerin farkına varıp"özür dilerim anne "diyen kişi var ya,o benim çocuğum işte.Tanıdınız değil mi?

Asıl ilginç olan da,kumandayı herkes elinde tutmak istiyor,çünkü kontrolün kendisinde olmasını istiyor.Bu yüzden değil midir her odaya bir televizyon almak? Herkes kendisine ait kısmı izlemek istiyor da ondan.Her ne kadar aileyi birbirinden uzaklaştırıyor desek de,eğlence yerlerinin pahalı olmasından dolayı,aileyi evde tutan bir unsur olarak görüyorum televizyonu.Gençlerin çoğu internet üzerinden seyrediyor TV programlarını...Eğlencenin evdeki adı aslında TV...
Ve iletişim nedeniyle bakışlarımızın değişmesine sebep olan gelişimler farkediliyor.O yüzden kaliteli,aileyi bir arada tutacak kuşak çatışmalarını en aza indirecek programların olması gerekiyor.
Anneannelerin ve dedelerin bile evlenmek için ekranlara çıkması gibi değil,ekranlar çöpçatan olmamalı...
Olumsuz örnekleri yok edemeyiz belki,ama seyrederek katkıda bulunmanın anlamı da yok!
İstek ve ihtiyaçlarımıza uygun programları kanallara duyurmak çok kolay günümüzde...

Ben çoğunlukla yabancı film izliyorum.Alt yazılı filmleri çok seviyorum.Ama takı ve aksesuar yaparken takip edemediğim için seyredemiyorum.Radyo dinlemek daha iyi geliyor bana.
Ama isteğim nedir biliyor musunuz?Kitap okuyan bir radyo istiyorum.Çünkü kitap okumaya hasretim son senelerde,birinin bana kitap okuması çok iyi gelecek açıkçası.

En güzeli,eğitim konuları işlenmeli televizyonda.Herkese yönelik programlar,erkek çocuklarımız,çivi çakmayı bilmiyor,kızlarımız ipliği iğneye geçiremiyorlar.Hem kızlarımız hem de oğullarımız her ikisini de yapabilmeli.Çünkü yalnız bir yaşam hepimizi bekliyor,her şeyi yapabilmeliyiz.Kız erkek yok artık,yaşam mücadelesi var.Dizilerde,eğlence programlarında temel bilgileri içeren ,bir çok konuda aydınlatan ve meslek seçimlerini kolaylaştıracak tiyoların verilmesi çok zor olmasa gerek.Hem eğlenip hem de amaçlar geliştirmeliyiz... Yaş,cinsiyet,meslek ve isteklerin yerine getirilmesi elbette çok zor ,ama televizyonculuk böyle bir şey olmalı.Araştırmak!
Keşke dil eğitimi verilebilse....

Ama ne olursa olsun,gözüme ve kulağıma iyi gelen her programı seyrettiğimi biliyorum.Psikolojik ve sosyolojik içeriği olmasına dikkat ederek....Bazen kaçıyor ama...

Bu yazıyı öykü atölyesinin kelime oyunları için yazdım.




4 Nisan 2011 Pazartesi

Empati lütfen !

Açık havada serbest ya,gelişigüzel her yerde içip,yakınındakini rahatsız edebileceğini düşünemeyen binlerce sigara içene sesleniyorum!

1-Durakta otobüs beklerken,yanımda dumanını bana doğru üfleme lütfen,rüzgarın yönüne göre bir yer seç ve orada iç lütfen!

2-Yürürken,önüne ,arkana ve yanına bakıp etrafa rahatsızlık verdiğini gör lütfen!

3-Açık hava ve sabit diyerek,çay bahçelerinde sigara içerken,yan masaya rahatsızlık verebileceğini düşün lütfen!

4-Lokantada açık havada dışarıda otururken,keyif aldığım bir anda,senin keyif almak için içtiğin sigara yüzünden yer değiştirdiğimi gör lütfen!


5-Ve lütfen,izmaritlerini sokağa atma!

Okuduğun ve dikkata aldığın(umarım) için teşekkür ederim....


Soğan kafalar !!!!!

Sözlük karşılığı;kafa sinirlerinin çıktığı yerdir...

Ama gerçek hayatta,karşısındakini sinir eden insanlara denir bence...
Laf anlamayan,düz mantıkla ilerleyen,at gözlüğü ile bakan,vs.vs.vs.....

Bazen arkadaş,bazen,kardeş,bazen evlat,bazen anne veya baba ve bazen de ben!

Son zamanlarda,üs tüste gelen sorunlara kılıf aramaya çalışıyorum.
Aklıma bu geldi...

Galiba haklıyım...

3 Nisan 2011 Pazar

Baharla birlikte...

Bahar,bahçemde çiçek açarak geldi evime...

Sağlığıma kavuşmanın sevincini de yaşıyorum.
Dizimin üstüne,iki ayda 5 kez düşme becerisi gösterdiğim için ,menüsküsüm ve tendomlarım üç yerden yırtılma ödülüyle bana ders verdiler.
5 aydır ameliyattan kaçtığım için,koltuk değneği yardımıyla evin içinde dolanıp durdum.
Ağrı kesicilerle idare etmeye çalışarak kilo verip öyle ameliyat olayım dedim.Ama hareket edemeyince kilo da veremedim.Üstelik tüm vücuduma yayılan ağrılar da bonus oldular bana...

Fizik tedaviden cevap alırım belki deyip ,hastanenin yolunu tuttum.
Daha ilk seansta iyileşir mi insan?
Oğlumun kolunda girdiğim odadan,zor olsa bile yürüyerek çıktım.Müthiş sevinçliyim.Fizyoterapistin verdiği hareketleri de yapınca çok daha rahat yürümeye başladım.Sabah 180,öğlen 180,akşam 180 kez yapmam gereken hareketler var..
Düzeliyorum ve daha iyi olacağım.


Üstüne üstlük,sırığım da bel fıtığı başlangıcı oldu ve yetmiyormuş gibi kum döktü...
Yaşı 17 ama,hastalıklar sınır tanımıyor.Baskete 5 ay ara vermek zorunda,bu da onu kahrediyor.O da fizik tedavi görüyor.
Koğuş haline gelen evimiz,baharla birlikte aydınlanıyor.

Yaşam kalitemizi yitirmeden önlem almamız gerekiyor sanırım.
Hepinize,hepimize sağlıklar diliyorum