29 Eylül 2008 Pazartesi

Ramazan Bayramı....


Bayram sabahlarının güzelliği bir başka!

Sabahları demlenen çayın kokusuyla uyanmak,





Misafirler için yapılmış,böreklerden aşırmak,




Kapımızı çalan çocuklara ikram etmek için ayrılan,kapı önündeki şekerliğe uzanan kaçamak eller,





Çalınan kapıdan sonra,el öptürüp , şeker isteyen çocuklara ikramda bulunmak,

ve bayramın telaşlı koşturması .
Televizyondaki bayram programlarını birbiri ardına aramak ve seyredilmese bile dinlemek, kolonya ve gülsuyu kokuları,
El öpen ev ahalisine verilenbayram harçlıkları,ve el öpenlerin çok olsunlar,
Programlanan,uzun bayram tatilleri,
ziyaretler,
Yolda gördüklerine, hal hatır sormalar,
ve daha bir dolu küçük ayrıntı.
Var mı bundan daha güzeli...
Ailece geçirilecek bir bayramdan daha güzelini düşünemiyorum...

MUTLU BAYRAMLAR!
Not:Resimlerdeki kuleler,kesme şekerden yapılmış.
İnternetten.

27 Eylül 2008 Cumartesi

Çok güldüm çook...

Kimi çok güldürdü,kimi düşündürdü...Ama gülümsettiği kesin..
Bayram öncesi biraz gülümsemeye ne dersiniz?

---Ben seni hiç sevmedim ki okulda bana ısmarladığın tostu sevdim ketçapı sevdim kolamın son fırtını sevdim Ben seni hiç sevmedim ki kantinciyi sevdim Eceviti bile senden çok sevdim

---Bayley's kadar tatlı,Tequila kadar çarpıcı, kanyak kadar sıcak, şampanya kadar özel, kokteyl kadar karmaşıksın...seni seviyorum

---Gayem Zatıalinizi Taciz Etmek Değil, Efkarı Umumiyede Muhabbet Kurmaktır.Cevabı Musbetiniz Kalbi Hazalimi Tamiri Temin Edeceginden Desti Muhabbetinize Talibim


---o eski sevdalar bitti demeyin aşk çöllerde kaldı deyip geçmeyin halimi görmeden kararvermeyin yirminci asrın mecnunuyum ben

---Aşk, onu ne kadar sevdigini anlatabilse, onu her gördüğünde karşısında hiçbirşey hissetmeyen salağı oynamayacak belki...

---Aşk bir tiyatroya benzer, en zor rolü bana verdiler! Önce sev, sonra unut dediler...

---Hayat yolunda çıplak ayak yürüme hayal kırıkları ayağına batabilir.

--EĞER FARKEDERSEN BU YAZIYI FARKETMEN YA DA FARKETMEMEN HİÇ FARKETMEZ SEN EN İYİSİ BU YAZIYI FARKETME TATLIM


---Yaşam bir satranç oyunu ise , oyundan sonta Şah'ta Piyon'da hep aynı kutuya konuyor ise , nedir bu büyüklük sevdası ? ...

---GÜLÜN DİKENLİ OLDUĞUNDAN ŞİKAYET EDECEĞİNE;DİKENLER İÇİNDE BİR GÜL YARATILDIĞINI GÖRÜP,DÜŞÜNÜP,ŞÜKRETMELİYİZ..

---iki gönül bir olunca samanlıgı polis basar:))

---Kadın dediğin İSTANBUL gibi olmalı Fethi zor Fatihi bir tane olmalı eheh

---Karamsar olmak zor değil, zor olan çılgın bir fırtınadan sonra gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir

---Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan, yalnız söylenen sözü duyabiliyorsan, Ne görebiliyorsun Ne de duyabiliyorsun...


---ÜÇ HARFİ YAN YANA GETİRMİŞLER GENÇLERİN BAŞINA DERT ETMİŞLER (AŞK)

---Allahım beni öyle bir sonbahar ayazı öldür ki , sevdiğim mezarıma koyacak tek bir gül bile bulamasın...

---SENİBENİM KADAR SEVENLER SANA BENİM KADAR HASRET KALSIN!!!

---Bana dünümü geri getirin, ben size yarınlarımı vereyim

---Soytarılık etmeden güldürebilmek seni ekmek çalmadan doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşi içime süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu arasıra bilmiyorsun...

---özünde soyluluk yoksa insanın taç da giyse soysuzdur !!!

---YA TUTACAK KADAR YAKIN OL YADA UNUTCAK KADAR UZAK.


---7 ayrı iklimden, 7 ayrı çiçek getirseler7 ayrı arı, 7 ayrı çiçeğe konsa7 ayrı bal yapsa, senin kadar tatlı olamaz.

---KENDİ BAHÇESİNDE DAL OLAMAYAN BİRİ, GİRMİŞ BAHÇEME AGAÇLIK TAŞLIYOR.

---Dudakların gibi sıcaktı. kahveyi bıraktım. Dumanında hayalin vardı. sigarayı bıraktım....
Rüyalarımda sen vardın , uyumayı bıraktım

---DiR'ler ve DIR'lar ile biten bütün sözler yalandır.


---İstediğinizi söyleyin emniyettesiniz" dediler, söyledik, EMNİYET'teyiz...


---Eskiden ekmek aslanın ağzındaydı. Şimdi aslanda aç.

---Çok endişelendim. Bügün zam yapılmadı. Acaba hükümetin başına birşeymi geldi

---Bütün umutlarım suya düştü.Ama boğulmadılar.Çünkü onlara yüzme öğretmiştim.

---Dost kara günde KARANLIĞA KARIŞIR.

---Türkçeyi katlettiler.CÜMLEmizin başı sağolsun.

26 Eylül 2008 Cuma

Diploma krizi!-Hava muhalefeti!-Banka görevlisi! Ve mutlu son!

DİPLOMA

Bir işi en son güne bırakmayı sevmiyorum.Kuyruklarda geçen o sıkıcı zamanda yaşanan arbedeyi de sevmiyorum....

Bayramdan önce bu iş bitsin istedim...

Üniversite imtihanına girmek için yaptığım başvuruda,diplomamın aslını bulamadığım için,yıllar önce çektiğim fotokopisini kullanmıştım.

Daha gripten başımı yeni kaldırmışım.Başağrım son sürat devam ediyor ama bu işin bitmesi gerekiyor....

Kalkıp diplomamı aramaya başladım....

Yok!

32 yıl önce alınan diploma! Bütün evraklar,Ayrı ayrı düzgünce üstüne yazılarak saklanmış,fotokopileri bile itinayla saklanmış diplomamı bulamıyorum....Mutlaka mezun olduğum okula gidip yenisini çıkarmam lazım...Çıldırdım...!

Bu üçüncü diploma krizimiz!

1-Önce Ceviz sırığımın,daha bir ay önce aldığımız ilköğretim diploması kayboldu.Liseye yazılacak,diploma yok!...Halbuki,bu tip evrakları,hep bir yere koyarız ki,lazım olduğunda zorluk çekmeyelim diye..Bu bir alışkanlık....Ama yok...Yeni taşındığımız evimizi altüst ettik...Okula telefon açıyorum yenisini alabilir miyiz diye,zorluk çıkarıyorlar,"eskiden olsa verirdik,ama şimdi biraz zor gibi "diyerek,kendilerinin bile bilemediği bir prosedürün içine girdik,okulla beraber....Hadii koşturduk oraya,buraya...Hallettik...Hem zaman hem para kaybı....Hemen yetişsin diyerek sürekli taksiyle halloldu.....Şimdi okulunda okuyor sırığım...

Diplomayı buldum!

İki gün önce,koltuk minderinin altından çıktı....Halbuki hiç böyle alışkanlıklarımız yoktur !

Hemen aklıma geldi!LAZ'ım ya, anca!(Trabzon kökenliyim de!).Hani 12'den sonra çalışmaz derler ya! :-))....Diplomayı aldığımda,ceviz sırığım,eve gelene kadar onu buruşturup,altıgen haline getirmişti...Ben de düzelsin diye oraya koymuştum...Süpürürken minderleri kaldırdığımda,elektriklenme yapıtığı için,görememişim...Sildiğimde gördüm...

Bu birincisiydi....

İkincisi Çakıltaşımın.

2-Kıbrıs'tan ayrılırken,diplomayı hemen vermediler,birkaç ay sonra alacaksınız dediler.İyi,tamam,ama hemen çalışmaya başladığı için gidemedi...Bu sene formasyon için başvuruda bulununca,diploma istediler...Hemen okulu aradık,ya kendisi gidecek,ya da noterden çıkaracağı vekaletle biri alabilecekti...Hemen bir arkadaşına vekalet verdi...Ama bu kez poliste takıldı diploma...Aynı gün iki kez kıbrıs'a geldiği kayıtlıymış...Hadiii bir de bununla uğraş...Birkaç yıl önce yağan bir kar vardı hatırlarsanız...Çakılım,İstanbul'a gelecek diye karşılamaya gitmiştim(tam 7 saatta ulaştığım havaalanında,tam 24 saat beklemiştim)..Tipi yüzünden uçak geri dönmüştü,pasaportuna tekrar giriş yapılıp,ertesi günü yine çıkış işlenmişti...Bu ispatlanıyor şu anda...Sonra onunla da bitmeyecek,yeminli tercümana çeviri yaptırılacak ve noterden onaylatılacak.Yine bitmediii...Daha sonra Ankara'ya gidilip,bu diplomanın Türkiye'de geçerli olabilmesi için YÖK'te denklik yapılması gerekiyor ki buradaki üniversiteye,formasyon için başvuruda bulunabilsin...Bu da ikincisiydi...

Üçüncüsü de benim diploma krizim...

3-Üsküdar,Burhan Felek Lisesi...

Kızkardeşim;

-"Abla ben seni götürürüm "dedi.

İyi de önce,kaybolan nüfus cüzdanımı yeniden çıkarmam lazım...Bu zaten en güzeliydi!

Olaya bakar mısınız...Bütün evraklar eksik...Bu ihtiyar okul peşinde!

Neyse...

Sakinleşmeye çalışarak,ama biraz umutsuzlukla yola çıktık..Muhtar,kaymakamlık derken nüfus cüzdanımı çıkarttım...Kimlik olunca daha bir güvenle ilerlemeye başladık...

Okula gittik,bela bir müdür yardımcısının,ukala cevaplarıyla ,etrafa danışarak yetkiliyi bulduk...

Kadın yenisini veremem dedi!

-"Niye" dedik...

Gazeteye zayi ilanı vermemiz lazımmış!

Aman ne güzel!

Perşembe ve öğleden sonra!Cuma günü ilanın çıkması mümkün değil!

Bayram giriyor ve 13 Ekim son bavuru tarihi....Evrakları tamamlamam mümkün değil!
6 Ekim'de işe başlıyorum çünkü kısmetse...

Bu iş yattı dedim...

Kızkardeşim hemen eşine telefon açtı,internetten ilan verilebilir mi ,yarın için diye sordu...Yapılıyormuş..Hızır bunlar,hızır.Karı koca hallettiler hemen...Yarını bekleyeceğiz artık dedik...Okulun kapısından çıkarken,görevli kulağımıza eğildi ve,

-"Abla"dedi."Çok iyi baldo pirincim var.Bakar mısınız ?"diye sordu...

Kardeşimle ikimiz birbirimize baktık! Ne alaka diye...Ama ,"olabilir"deyip,arabayı geri alıyoruz...

Herşey birbirine karıştı anlayacağınız...Adam;

-"Bire birbuçuk su çeker" diyor,biz"ne bilelim" diyoruz..Adam"ben 20 sene aşçılık yaptım ,sorun" diyor,biz güveniyoruz,ve 10'ar kilo alıyoruz...Benim kışlık derdime,kardeşimi de ortak edip,yığma yapıyoruz eve...

Alaska'ya taşındım ya!

Tam arabaya bineceğiz,okul görevlisi nefes nefese yanımıza geldi...

-"Siz diplomanın bir fotokopisini bana verin,arşivden bakıp bulayım ve hazır edeyim,yarın gazete küpürünü getirince vakit kaybetmeyin "dedi..

Pek hoş oldu...

Oradan ayrıldığımda,biraz olsun ümitlendim,olacak inşallah diye...

daha sonra iskeleden kızımı alıp,kapitol'de biraz dolaştıktan sonra eve döndük..

HAVA MUHALEFETİ !

Ertesi günü!Yani Cuma! Yani bugün!

Sabah kalktım,camdan baktım ki,hava berbat.....

Haydi hayırlısı diyerek,yola çıktım...Rüzgar,iterek adeta"eve dön"der gibiydi....Geri geri esiyor...

İlanı Star gazetesinde gördüm...Hemen fotoğrafçıya girip,fotoğraflarımı çoğalttım.Ve okula gittim..



Görevli yoktu!

Suratsız müdür yardımcısına sormak zorunda kaldım,acaba bir evrak bırakıldı mı diye...

Cevap!

-"Ben onun amiriyim! O bana evrak bırakamaz hanımefendi!

Afalladım resmen! bu ne ego!

-"Sizi oruç tutmuş anlaşılan beyefendi"dedim."İki gündür geliyorum,bir kovmadığınız kaldı...Ne kadar terbiyesiz ve kabasınız"dedim ve gürültüyle kapısını çarparak kapadım...

Kapıyı açmadı bir daha...

Deli deliyi görünce,sopasını saklarmış! O misal...

Neyse görevliyi 1,5 saat sonra buldum...Diplomamı alıp çıktım...


Yağmur ve fırtına daha da hızlanmıştı...Yapraklar,kırbaç gibi yüzüme çarpmaya başladı...Darbe üzerine darbe!

Çakılımı aradım,"internet başvurusunu yapıp çıktı alırmısın "dedim,yoksa bankaya para yatıramam diye...Sağolsun hemen halletti yavrum...Çocuğun olsun,çamurdan olsun be!İşte bu!Halloldu işimin çoğu...İskeleye geldim,inanamadım!Havada dal parçacıkları uçuyor...Deniz inanılmaz!Nasıl geçeceğim?Çakıla telefon açtım,"kızım gelemeyeceğim galiba,hava berbat,ya dallardan sakat kalacağım,ya da denize düşeceğim "dedim...Kızım şaşkın,"burası sakin"diyor ama ben denizi görünce,tırsttım resmen....Vapur seferleri iptal zaten,motorlar çalışıyor..Tam geri dönüyordum ki,karar verip karşıya geçtim...Beşiktaş'ta da yerler dal ve ağç gövdesi doluydu,ve artık belediye işe el koymuş,dalları kestiriyordu...Kimseye birşey olmasın diye...Hiç böyle bir hava görmemiştim...Çiçekçiye uğrayıp,kızıma çiçek aldım,pasta aldım,ilk defa iş yerini ziyaret edeceğim ya!

BANKA GÖREVLİSİ !

Zaten vakıflar bankasına da yakın,önce parayı yatırırım,sonra giderim dedim...Bankadan sıra aldım,önümde tam 50 kişi var,hayırlısı deyip bekledim...Çoğu gençlerden oluşuyor,belli ki hepsi okul harcı için oradalar...Tam sıkılmaya başladım ki,banka görevlisi;

-"Muhtarlıktan gelenler buraya" diye bağırdı...

Hepsinin kimliklerini aldı fotokopilerini çekti ve ellerine verdi,zaman kaybetmesinler diye...

Sonra;

-" kredi kartı ödemeleri için kimler bekliyor"diye bağırdı,

7-8 kişi vardı,"buyrun,dışarıda,bankamatikten yatırmanıza yardımcı olayım"dedi..

Hemen onların işini de halletti...Gelenlere ne işlem yapılacağını sordu...

Kredi çekmek için gelenlere,evrak verdi,doldurmalarına yardım etti,kimisine,mutlaka eşinizin gelmesi lazım gibi önceden yapılması gereken uyarıları yapıp,telefon görüşmelerini sağladı.

Sonra,memurlardan,biri"Kamber bey"diye seslendi.Yanına koştu.Konuştular,ona da yardımcı oldu....Yaşlılara yer buldu oturttu...Arı gibi! mutlulukla işini yapan biri,sabırla yardımcı oluyor...Kimsede,üfleme ve püfleme sesleri gelmiyor,çalışanlar ve müşteriler onun sayesinde,vakit kaybetmeden işlerini hallediyorlar...

Çok ıslak olmama ve gittikçe daralan zamanıma rağmen,bu görüntüler beni dinlendirdi...

Bakar mısınız?

Bir banka görevlisi!

Banka müdürü gibi,ilgilenerek,tüm insanların huzurunu sağladı...Bir pusula gibi,yön verdi...Sıramın geldiğini bile anlamadım...

Ben eminim ki,yakında terfi eder ve orada iyi bir yere gelir...

Bravo Kamber bey!

Vakıflar Bankası Beşiktaş Şubesi güvenlik görevlisi...Yolunuz düşerse bir bakın lütfen...


AÇIKÖĞRETİM ŞUBESİ


Kızımı ziyaret ettim,Görev arkadaşlarıyla tanıştım ve iyi biryerde çalıştığı için huzur duydum...Evrakları hazırladık kızımla,sıraya koyduk ve ben notere doğru yola çıktım.5 dakikada diplomamı onaylattım ve başvuru merkezine gittim....

Hemen halloldu ve paso ve öğrenci kimliğimi 5 ocakta alacağımı söylediklerinde,bittiğine inanamıyordum....

8 dersin kitaplarını da verdiler ve oradan ayrıldım...

Artık iş,ders çalışmaya kaldı....


Başınızı şişirdim değil mi?

24 Eylül 2008 Çarşamba

Bloglara ne oluyor?


Asortik krep yok oldu!
Daha önce de Gelincik tarlası yok olmuştu...

Bilgisi olan var mı?

Son zamanlarda,blogları yok edenler var....Neler olduğu hakkında bilgisi olanlar varsa lütfen açıklasın...Bu hepimiz için bir tehlike....Bilgi sahibi olmamız lazım...

Çok üzüldüm,asortiğin kaybolmasına...Beni okuyorsan anlatır mısın Asortik krep?

Herkes bir yedek kayıt yapmalı...Yoksa bunca kayıt yok olursa,emeklere yazık!
Tedbir alınmalı...

23 Eylül 2008 Salı

Gribim!


Üç gündür yatak döşek yatıyorum...
Herşey çekiliyor da, ağrılar dayanılmaz boyutta olunca zor geçiyor hastalık süresi...
Evimiz toprak hizasında olunca,ayaklardan soğuk aldığımızın farkında değiliz...
Ceviz sırığım,sürekli spor ayakkabı giydiği için böyle bir derdi yok,ama,bana birşey olmazlarla sokakta ince giyiniyor...
Çakıltaşım ise,öğrencilerinden,ufak ufak mikroplar alıp,ayakta atlatıyor....O da ayaklarını üşütmez evde olmadığı için...
Ama ben,uzun süredir hasta olmadığım için,üşüttüğümün farkına varamadım.Terliklerle,şıpıdık,şıpıdık,bir bahçe bir ev derken yakalandım....İki gün baş dönmesi yaşadıktan sonra,bir üşümeyle geldi.Kendimi ısıtamadım...Termofora sıcak su koyduktan sonra,biraz ısındım...Sanki sopalarla dövülmüşüm gibi,başım bir yandan vücudum bir yandan ağrılar içindeydim...Bugün sadece bacak ağrılarım var....
Aman dikkat!
Havalar çok aldatıcı...
Hemen internetten baktım...Paylaşıyorum...
......................................................................
NEZLE

Üst solunum yolunun; burun, boğaz ve soluk borusunun viral bir enfeksiyonudur. Akut olarak meydana gelir. Kuluçka devri 1-4 gündür. Hastalık genellikle burun tıkanıklığı, hapşırık, boğaz ağrısı ile başlar ve devam eder. Diğer belirtileri ses kısıklığı, öksürük, halsizlik, kas ve eklem ağrısıdır. Ateş genellikle 38°C nin altındadır. Bu belirtiler 7-10 gün sürebilir.

GRİP

Grip de yine üst solunum yolunun viral bir enfeksiyonudur. Influenza çok yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Kuluçka süresi genel olarak 2-3 gündür. Klasik belirtiler baş ağrısı, yorgunluk, boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırık ve kuru öksürüktür. Mide bulantısı ve kusma özellikle çocuklarda meydana gelebilir. Ateş çoğu kez 38°C nin üzerindedir. Belirtiler genellikle 2-3 günden sonra hafifler.

Nezle ve Grip Farkı

Belirtiler Nezle Grip

Ateş Nadir 38-39° C
Baş ağrısı Nadir Sürekli
Genel vücut ağrısı Az Genellikle
Yorgunluk Hafif 2-3 hafta
Tıkalı burun Genellikle Bazen
Hapşırma Genellikle Bazen
Boğaz ağrısı Genellikle Bazen
Öksürük Nadir Genellikle


Soğuk iki ayrı şekilde üst solunum yolları enfeksiyonunun oluşumunda rol oynar:
Bu yollardan ilki soğuk havanın hastalıklara karşı direnci azaltması
İkincisi ise burun içindeki gibi üst solunum yollarını kaplayan dokularda refleks olarak kasılmaya yol açması. Üst solunum yollarını kaplayan dokulardaki kasılma, sinüs boşluklarının burun içinde açılan deliklerin daralmasını sağlar.

Kışla birlikte soluduğumuz havadaki ideal nem miktarı yüzde 45’lerden yüzde 15’lere kadar düşer. Bu, burun içinde bulunan dokulardaki suyun kurumasına ve hastalığa neden olan etmenlerin daha kolay üremelerine yol açar. Nem miktarının artması da burun içindeki dokularda buharlaşmaya engel olarak, dokularda şişmeye ve burun tıkanıklığına neden olur. Bütün bunlar nezle ve sinüzit gelişimini kolaylaştıran faktörlerdir."

Hava sıcaklığındaki hafif değişikliklerin nemli havalarda daha fazla hissedilir. Solunum yolları buna bağlı olarak soğuğa karşı daha fazla reaksiyon gösterir. "Burun tıkanıklığına yol açan deviasyon (burun bölmesini oluşturan kemiğin eğriliği), burun etlerinin büyümesi, özellikle çocuklarda geniz eti bulunması nezle ve sinüzit gelişimini artırır. Ayrıca, alerjik sinüzite bağlı polipler ve geçirilmiş ameliyatlara bağlı burun içindeki yapışıklıklar, hastalık gelişimini kolaylaştıran diğer faktörlerdir."


TEDAVİ

Antibiyotikler viral enfeksiyonlarda etkili değildir. Kullanılmasının bir yararı yoktur. Antibiyotiklere ancak bakterial komplikasyonlar (sinüzit, orta kulak iltihabı v.s) geliştiği zaman ihtiyaç vardır. Ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antihistaminikler şikayetlerin azalmasında yardımcı olur. (rutin olarak aspirin kullanılması tavsiye edilmez)

Doktorunuza danışmadan kesinlikle kontrolsüz antibiyotik kullanmayınız.

Gereksiz antibiyotik kullanımı hem vücudunuza, hem de cebinize zarar verir

Soğuk algınlığınızın iyileşmesini beklerken alınması gereken önlemler ;
Ilık ve rahat ortamda bulunun, ağır fizik aktivitelerinden uzak durun. Dinleniniz.
Ateş ve diğer belirtilerin ağır seyrettiği durumda yatak istirahati yapın.
Mukusu yumuşatmak, drenajı sağlamak ve kaybolan sıvıyı tekrar kazanmak için günde en az 8 bardak sıvı alın.
Nemlendiriciler ve su buharı kullanılarak çevrenin nemini arttırın, çevrenin nemini arttırmak göğüs tıkanıklığının kaybolmasına yardım eder.
Sigara içmek boğaz tahrişi ve öksürüğü arttırır. Kesinlikle sigara içmeyin.
Boğaz ağrılarını azaltmak için ılık, tuzlu su ile gargara yapın.
Hastalığın şiddetini ve uzamasını önlemek için Vitamin C kullanın.


KORUNMA
İdeal çevre şartları, çok fazla değişiklik göstermeyen hava sıcaklığı ve temiz hava hastalıklara karşı olan direnci artırıyor.
Hastalık elle temasla da bulaşabilir. Bu nedenle hasta kişi bulaşmayı önlemek için sık sık ellerini yıkamalıdır. Ayrıca hasta kişi ile sağlıklı kişi mümkün olduğu kadar tokalaşmamalıdır.
Hasta sık sık kağıt mendil kullanmalı, hastanın havlu ve bardağı müşterek kullanılmamalıdır.
Genellikle üst solunum enfeksiyonlarının hep solunum yoluyla bulaştığı düşünülür ama el yıkamak da bu tür enfeksiyonlardan korunmakta çok önemli, unutmamak lazım.”
· SOĞUK ALGINLIĞINI tamamen önlemek zordur ancak riskinizi azaltmak için şunları yapın;
Hasta olan insanlarla teması her turlu önleyin
ÖZELLİKLE EN ÇOK MİKROP SAÇTIKLARI DE İLK 3 GÜNDE
ELLERİNİZİ SIK SIK YIKAYIN; ÖZELLİKLE DE HASTA OLANLARA DOKUNDUKTAN SONRA; HASTA OLANLARIN DOKUNDUKLARI ŞEYLERE SIZ DE DOKUNDUKTAN SONRA YİNE YIKAYIN
ELLERİNİZİ, PARMAKLARINIZI BURUN VE GÖZLERİNİZDEN, AĞZINIZDAN UZAK TUTUN
HASTALIĞINIZI BAŞKALARINA BULAŞTIRMAMAK İÇİN:
· Öksürürken aksırırken, hapşırırken ağzınızı ve burnunuzu atılan kağıt mendille kapatın
· Öksürdükten hapşırdıktan sonra ellerinizi su ve sabunla yıkayın.
· Burun akıntısının çok yoğun olduğu dönemde hasta toplu yerlerden uzak kalmalıdır.
· Grip olma riskini azaltmanın bir yolu da grip aşısıdır.

GRİP AŞISININ ÖNERİLDİĞİ DURUMLAR
Kronik kalp ve akciğer hastalığı olan yetişkinler ve çocuklara (astımlı çocuklar da dahil)
Kronik metabolik hastalıklar (diyabet gibi) böbrek hastalığı , bağışıklık sisteminde yetersizlik, kan hastalıkları nedeniyle bir önceki yıl düzenli tedavi gören veya hastanede yatanlara,
Uzun süreli asprin tedavisi gören çocuklar ve gençlere (6 ay-18 yaş arası)
65 yaş ve üzerindekilere
Toplu halde yaşayanlara
Risk grubundaki kişiler: doktor, hemşire, hastabakıcı, kreş ve huzur evi çalışanları.

GRİP AŞISININ UYGULANMADIĞI DURUMLAR
Grip aşısı, yumurta veya grip aşısının birleşenlerine karşı allerjisi olanlara uygulanmamalıdır.(Grip aşısı: tavuk embriyolarında üretilen inaktif virüslerden oluşur.)
Ateşli bir hastalık geçirmekte olanlar, belirtiler yok olana kadar aşılanmamalıdır




21 Eylül 2008 Pazar

Bekliyorum----Kelime oyunları-----


Hayatımda son yıllarda ,beni etkileyen,yolunda gitmeyen bir şeyler var....

Sabrederek bekliyorum.....

Bir şeyler yoluna girecek ,eminim...

Bekliyorum.

Beklemek kolaydır eğer ne zaman olacağını bilebilsem..Mesela bir iş teklifi geldi,hem de hiç beklemediğim bir yerden..Eski iş yerimden.....Olur mu,olmaz mı derken,gün belirledik,ve gittim.Oturduk,konuştuk...Karşılıklı istekler sunuldu.Dükkan yeniden hazırlanıp öyle bana teslim edilecekti...Üç hafta geçti,hala haber bekliyorum....Acaba,körü körüne mi bekliyorum?

Bir yerde okumuştum,şöyle diyordu:

"Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin.

Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.

Bir arkadaşın değerini anlamak için yalnız kalmayı beklemeyin.

Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin.

Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin.

Öğütleri hatırlamak için düşmeyi beklemeyin.

Dua'ya inanmak için acıları beklemeyin.

Yardım edebilmek için zamanınız olmasını beklemeyin.

Özür dilemek için birinin acı çekmesini beklemeyin.

...ne de barışmak için ayrılığı..."

Özetlemiş adeta....



Bu yazı Öykü atölyesinin kelime oyunları için kaleme alınmıştır...

20 Eylül 2008 Cumartesi

Ben sadece yeşil bir bahçe istemiştim!

Güzel bir bahçeyi nasıl yapabilirim diye internette bir araştırma yapayım dedim!

Cennetten görüntülerle karşılaştım......









Animasyon filminin içinde gibi hissettim bunları görünce...






Ahhhh! Ah!








ülke bayraklarından bahçe yapılmış!














Kim istemez böyle bir bahçesi olsun?






Bir tuval!










Burası benim olabilir mi?



























Yok böyle birşey.....






Bahçe bir sanat dalı olmuş!







Böyle bir çardağa hayır demem.....





Yapabileceğim en uygun köşe bu olabilir....

Belki bu da olabilir...
En iyisi ben biraz maydanoz ekeyim....
Ben kendi bahçemin resmini çekip yayınlamak istedim,ama bu sayfaya yakışmaz...
Kuru toprak olan üç beş ağacın bulunduğu basit bir bahçe...

19 Eylül 2008 Cuma

El emeğine saygı!


Haydins,Benim el emeği ürünlerimi tanıtan bir yazı yazmış.Çok hoşuma gitti.Güzel bir sürpriz yaptı bana,ilk kez ziyaret etmeme rağmen....Kendisinin de uğraştığı bir alan...Resimdeki bardak altlıklarını yapmış...Genç yaşına rağmen,çok güzel el becerileri olan bir bayan....

Ve sağ sütununda bir yer ayırıp,el emeğini satanlar için bir köşe hazırlamış...
Çok ilginç geldi...Ve çok hoşuma gitti.

Aynen böyle bir köşe hazırlıyorum...

El emeğini bloğunda yayınlayıp,satmak isteyenler,benim bu köşemde yer alacaktır...

Böyle satış planları olanlar,birbirimizi desteklersek,yeni bir pazarın yolunu açmış oluruz böylece....
Ne dersiniz?

Çılgın siteler!

Dünya liderlerinin çocukluklarından son haline kadar olan resimlerini görmek istiyorsanız tıklayın
http://www.crookedbrains.net/2007/08/world-leaders-youth-pictures-george-w.html

..............................................................................
Çılgın mimariler için tıklayın..
http://www.architecturelist.com/

Dubai mimarileri için tıklayın
http://www.darkroastedblend.com/2007/05/burj-dubai-now-highest-building-in.html

.........................................................................

Yonca yollar görmek istiyorsanız tıklayın.
http://www.darkroastedblend.com/2006/11/incomprehensible-intersections.html

.......................................................................................

Çılgın gemi mimarileri için tıklayın.
http://www.darkroastedblend.com/2006/12/biggest-ships-in-world-part-1.html

..........................................................................
İlginç resimler için tıklayın...
http://www.darkroastedblend.com/2008/06/unexpected-creativity-found-in-unusual.html http://www.crookedbrains.net/2008/04/finger-art.html



.......................................................................
Ve dahası için tıklayın...
Farklı dünyalara....

Hilarious Signage, Part 11
Giant Radio Telescope Collapses
Floods vs. Traffic
The Biggest Guns in Human
History
Abandoned Russian CastlesCold War Echo: Gas MasksShocking Ads from the Urban JungleOdd-looking Marine AnimalsArchitectural Genius of Antoni GaudiRussian Vintage Advertising PostersCool Computer Case Mods, Part 2Fog Storm Over BadlandsDismantling the Largest Gantry CraneThey Bite! - Ugly Bug FacesThree Tips for Hacking RealityWeirdest Mass HysteriaFloods!Interview with Nancy KressLargest Human-Made Art on EarthThe Exploding LakeWeird Inventions by Guys, Part 8Cool Creativity in Unusual PlacesWeirdest Accidents, Part 4Geoducks Are StrangeExtreme Sand SculptingAmazing Submarine ConceptsWeird Use of LaptopsThe World's Highest WaterfallMoments in Sports, Part 7Extravagant Designs by Luigi ColaniDrunk Builders & Mad ArchitectsWorld's Weirdest Gadgets

16 Eylül 2008 Salı

Hayalleri mi? O da ne?


Gulteınen Enkelini ! Duygularını,aynen iletmeyi bilen,anlatabilen,ve okuduğumda kendimi daha iyi anlamamı sağlayan ,yaratıcı,duygusal ve eleştirel ifadesiyle,blog dünyasında tanıştığım,benim için daima ayrı bir yeri olan,farklı bir iletişim hattımızın olduğuna inandığım bir dostum....


Can damarımı bulmuş....

Ve mimlemiş...

Kaç gündür düşünüyorum,toparlamaya çalışıyorum.....

HANGİ HAYALLERİMDEN VAZGEÇTİM BEN?

HANGİ HAYALLERİM GERÇEKLEŞTİ?

ŞU AN Kİ HAYALLERİM NE?


Ben,hiç evlenmeyecektim!

Gazeteci olup,gerekirse savaş muhabiri olup,dünyayı dolaşacaktım....Ve sürekli yazacaktım...Bir daktilom olacak,ama sadece masa dekoru olarak...Ben defter ve kalem kokusuyla içiçe bir yaşam düşledim hep...Sürekli yazmak,yazmak ve yazmak düşüncesindeydim...Peşpeşe kitaplar yazan bir yazar olmak isterdim..

İnsanlara ve hayvanlara yardım eden,resmi kuruluşlarla, omuz omuza mücadele etmek isterdim..

Asla doğurmayacaktım!

Değil çocuk,evlilik bile yoktu hayallerimde....Yakınlarımın çocuklarıyla beraber olurum diye düşünürdüm...

Çünkü, evliliğin kadını,kabusların içine çekip,pek çok sorumluluğun içine gireceği bir tutsaklık olarak görürdüm...Evli kadınlar hep birbirinin aynı görünürdü bana...Erkek olabildiğince özgür,evden çıktığı an sorumluluklarını düşünmeyen,nasılsa evde kalanın bunları yapacağını bildiğinden,ama kalanın bunalıma gireceğini düşünmeyen,kadına asalak gibi yapıştığını anlamayan bir kurumun içinde rol almayacağımı kesinleştirmiştim kafamda.....Kimseyi sırtlanamam diye düşünürdüm....Benim gördüğüm,erkek kafa yormaz..Sadece herşeyin yolunda olduğuna inandığı için,karısının ne denli yorgunluk ve bunalım içinde olduğunu anlayamadığı için,yeni arayışlara girmekten çekinmez...Bazıları,yeni bir evlilikle herşeyin düzeleceğini sanıp,ikinci bir evlilikte de ilk karısını gördüğünde,hala şarjetmez kafası...Kadınlarsa,hala aldatılmayı haketmediklerini düşünür dururlardı...Çevremde hep bunları gördüm...Canım babam,babaydı!Ama eş olarak beğenmezdim...Yük annemdeydi...
Komşular,akrabalar...inanılmazdı..

Asla dedim,asla evlenmem...!


Büyük konuşmuşum...


Burada ebeveyn rolü araya girdi...Annemin,kadınların çok fazla sesinin çıkmaması gerektiğini,kadının rolünün,ev kadınlığı ve anne olması gerektiğine inanan bir sistemi vardır...Hep isyan halindeydim,ters düşerdik sürekli....

Ayrı bir ev tutup,bağımsız yaşamak en büyük hayalimdi o zamanlar...

Annem ,kendi iyi niyetiyle,hayallerimi söndürdü...

Görücü usuluyle beğenildim,inat ettim,bir yıl direndim ama dikenli teller,mantığımı harekete geçirdi....Önüm kapanmıştı,ya da baş eğdim...

Evlendim...Kötünün iyisi deyip,söylene vaatlere kanıverdim,o körpecik gençliğimle...

Veeee...

Düşündüklerimi yaşadım...

Çocuklarım oldu...Hayatımda verdiğim en doğru iki karar!...Anne olmayı çok sevdim...

Amaaaaa....

Eş olmayı sevemedim ve benimseyemedim..Sevdirecek bir olağanüstülük de yaşamadım zaten...

Garip bir şekilde yoruldum...

Tek başıma mücadele etmekten yoruldum...

Ve boşandım...20 yılımı heba ettikten sonra..
Hemen hemen hiç bir hayalimi gerçekleştiremedim...Ama çocuklarımın hayallerine engel olmayacağım diye kendime bir sözüm var...Mümkün olduğunca,imkanlarım dahilinde yollarını açıyorum...En azından bu hayalimi hayata geçirebiliyorum...

Gelecek için,hayal kurmam bir düş gibi.....Pek kurmamaya çalışıyorum,çünkü hayata geçiremem korkusuyla siniyorum...

Halbuki kendime istediğim yaşamı sundum,boşandıktan sonra...Bu geleceğin içinde çocuklarım da olduğu için hayal kurmaktan korkuyorum açıkçası...

Yine de,Akdenizin bir kasabasında,kitap düşünü gerçekleştirebilecek,kedileriyle ve köpeğiyle,huzurlu bir yaşam içerisindeki "Ben"i düşünmeden edemiyorum...Torunlarını ağırlayan,seven bir büyükanne olmayı hayal edebilir miyim?
Kısmet!
Yaşadıklarım bile bir kitap konusu...


Nerelere gittiğimi bir bilseniz.....

Hayatımı başa almayı çok isterdim....
Bu ruh haliyle kimseyi mimleyemiyorum...
İsteyen yazsın lütfen.....

15 Eylül 2008 Pazartesi

Vah davulcum vah!


-"Anneee.."
-"..................."
-"Anneeeeeee!"
Ben korkuyla zıplıyorum...
-"Efendim kızım".
Ama duymak ne mümkün!
-"Anne,davulcu bizim bahçeye mi girdi?"
Kalkıp bakıyorum,Bizim duvara dayanmış,çalıyor da çalıyor....Sesimi çıkarmıyorum...Hani ritmli çalsa başım üstüne...Hani çocuğunuza ilk oyuncağını alırsınız da,ilk çalmaya başladığında;
-"Yeter çocuğum,iyice öğren sonra çalarsın "dediğinizde,elinizden hızla çekip,inadına gelişigüzel çalar ya,işte bu davulcu öyle..
-"Al vur!" demişler sanki...O da vuruyor hasbam...Bütün sinirleri altüst edecek şekilde....
Ama mahallenin yenisiyiz,delisi olmayalım diye sesimi çıkarmıyorum...
Geçen akşam,kızkardeşimle birlikte ailece oturuyoruz...
Kızım;
-"Yaw teyze,bu davulcuyu çıkıp dövecem ya!Neredeyse evin içine girip çalacak!"
Kardeşim,körüklüyor!
-"Tamam Zeynep! Sen o başta döv,sonra bana gönder...Dövdükten sonra,Kral'a (Kangal köpeği!)veririz o bitirir...
Sokağın bir başında biz,diğer başında onlar oturuyor...Davulcunun,doğal olarak durakladığı noktalar...
Vah zavallım! Hakkındaki senaryo komplolorını bilse....
Konuşmaya bizim bitirim ikililer(Fırat ve Kaan) dahil oluyor....
-"Ne gerek var,bizi uyandırın,biz hallederiz..(o gürültüye uyanamayanlar,adam dövecekler.Kuzularım benim!)
-"Yaa,ne istiyorsunuz adamdan! Görevini yapıyor..."diyorum...
-"Eeeee,senin için hava hoş anne! Horultunla beraber gürültüden rahatsız olan biziz..."diyor kızım...
-"Evet anne amma horluyorsun anne ya..."
Tabii,söylediğime pişman oluyorum....Olay döndü mü bana!
Lütfen ,sayın cinler,buyrun ,TEPEME!
Hadiiii...Aldılar beni ellerine...Sar makaram sar!
-"Yaaa,gece kaç defa uyandırıyorum bir bilsen teyze!"diyor,bizim oğlan....
-"Ohhhh! ben odamı kapatıyorum,duymuyorum diyor "ablası olacak kızım!
Başlıyorlar,benim nassıl sesler çıkardığımı seslendirmeye....
Teyzeyle,kocası yerlerde!
Sonra kardeşim,kocasına dönüyor;
-"Sen hiç gülme!Sen de horluyorsun!"
-"Hiç de değil,ben horlamıyorum!"
Bu kez ,yandaş bulup,yeni bir tartışmaya giriyoruz...
Ve gece böyle devam ediyor....
Hadi bakalım,davulcuya bir laf söyleyin!
İstek parçası vermezsem,Tülay değilim!..
Şaka bir yana,
8. kattayken,davulun sesi uzaktan güzel geliyormuş...
Yakından ,korkutucu...Bomba gibi ses çıkıyor!

14 Eylül 2008 Pazar

Şu sıralar Ağustos böceğiyim......



Geç bile kaldım!

Domates almam lazım,en az 20 kilo,kavanozlar almam gerekiyor...

Kabak ve patlıcanlar.....

En az 20 adet maydanoz ve dere otu şart...Ayıklanıp yıkanacak ve kurulanacak ,ufak poşetlere konulup buzluğa atılacak....

Bahçemdeki naneler toplanıp kurutulacak....

Bir yerden ev tarhanası bulmam lazım....

Kışa az kaldı....

Elimi çabuk tutmam lazım...

Başka neler yapılıyordu,lütfen yapanlar hatırlatsın....

Karınca,işini bitirmiş bile neredeyse!!!!

Keyfe keder taşıyor....

13 Eylül 2008 Cumartesi

Etkilendiğim iki yazı........

ey özgürlük, kahpe sözcük...
Thursday, February 14, 2008, 10:45 AMdün akşam, uykusuzluk hali yüzünden, vakti oyalanarak geçirirken, bir blog sitesinde tesadüfen rastladığımız bilmecemsi zeka sorularına göz atıyorduk.hani olur da, şans eseri soruyu çözmeyi becerebilsem bile, çözmeye çalışan diğer kişilerin cevaplarına da bakıyorum. farklı bir yöntem, farklı bir düşünme açısı ortaya koyan var mı, diye.yöntem diyemesem bile, epey farklı düşünme biçimleri oluyor, silindirle ezilmişçesine dümdüzlendirilmiş mantıklarla dolu, soruya cevap bulmak bir yana, anlamaktan, anlamaya çalışmaktan bile özenle uzak durulmuş olan...ve düşünüyorum, en azından bunlar, memleketimin, cahil diye isimlendirilebilecek kesiminden ayrı olarak görülen insanlarıysa... okumuş, yazmış, teknolojiiyle donatılıp internetlendirilmiş kişileriyse... varın gerisini düşünün...cahilin mazereti var, adı üstünde; bilirsin, üsteleyip de zorlamazsın hem onun hem kendinin sınırlarını.aynı şeyleri, türban tartışmalarında da hissediyorum.hemen herkes konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor...ama ciddiye alınır, üzerinde tartışılır, düşünülür söz bulmak, oldukça zor, bu konuşulanlar içinde..........

Devamı için konu başlığına tıklayın..

.........................................
12.9.08

Kenan Evren ressam değildir!
Yazmayacaktım, kendim için, ruh sağlığım için anmayacaktım 12 Eylül 1980'i.Ece Temelkuran öyle bir yazı yazmış ki... Neyse ben yazıyı anlatmayayım siz buyrun okuyun..."Benim bir kere arkadaşımı öldürdüler, artık bir daha iflah olmam gibi geliyor. Gittiğimde yerde yatıyordu, kanı kaldırım taşlarına sızıyordu. Ben onu gördüm ya, ben artık başkasıyım. Hrant gitti, hep taze kalacak bir kan karanfil açıldı göğüs kafesimde. ‘Böyle bir şeymiş meğer’ dedim, ‘Arkadaşını öldürürlerse böyle oluyormuşsun’. ‘Meğer’ demiştim, ’12 Mart’ta, 12 Eylül’de arkadaşlarını kaybedenler böyle hissetmiş.’Demek Türkiye’de milyonlarca insanın aslında göğüs kafesi ağır ve ağrılı yarılmış, çatır çatır açılmış kemikleri acıyla, ciğerlerinin arasından bir kan karanfil sızmış. Meğer arkadaşı öldürülünce insanın acısı hiç geçmezmiş. Öyleyse bunca insan, bunca sevgili, anne, baba, kardeş, oğul, arkadaş, dost... Eğer hepsinin göğüs kafesi böyle sızılı aralıksa, nasıl yaşıyor bu ülke? Anlamadım ben. En çok Hrant’tan sonra anlamadım bunu.Oku! Arkadaşının adıyla.

Nejdet Adalı... Sedat Soyergin... Erdal Eren... Veysel Güney... Ahmet Saner... Kadir Tandoğan... Mustafa Özenç... Ethem Coşkun... Necati Vardar... Seyit Konuk... Ali Aktaş... Ömer Yazgan... Erdoğan Yazgan... Mehmet Kambur... Ramazan Yukarıgöz... İlyas Has... Hıdır Aslan...Bir isim listesi olduğunu görüp atladıysanız şimdi lütfen geri dönün ve bu isimleri tek tek okuyun. Çünkü bu isimleri, hiç değilse birkaçını aklımızda tutmamız gerekiyor. Bu isimler, Kenan Evren liderliğinde yapılan 12 Eylül 1980 darbesi sırasında ciğeri beş para etmez herifler tarafından asılarak katledilen yirmili .................................
Devamı için konu başlığına tıklayın....

12 Eylül 2008 Cuma

Çıt Çıt çıt...-Alışkanlık--Kelime oyunu


sessizlikte çıkan sesler...
Çıt,çıt,çıt.....

Sayısını söylemek mümkün değil.

Aslında gün içerisinde,öyle sık yapıyorum ki,özellikle otobüse bindiğimde,sıkıntıdan mı,ihtiyaçtan mı bilemiyorum ama etrafa verdiğim rahatsızlığı düşünemeyecek kadar alışkanlık haline gelmiş kötü bir huyum var...
Parmak çıtlatmak!

Zararlarını bilmeme rağmen vazgeçemiyorum...
İyice yaşlanınca sallanacaklar yemin ediyorum...Elim kolum tutmayacak...
Yürürken bile,ayaklarımdan çıkan ses(bu kiloya rağmen),çatur çutur...Birinde yatıya kalmaya korkuyorum,eve hırsız girdi sanacaklar...
Düşünsenize! Ben hırsızlık yapmak için bir eve giriyorum...Kafadan yakalanırım...'Dakka bir gol bir ' derler ya,işte aynen öyle olurum...(hani filimlerde olur ya! 'bey,aşağıdan çıtırtılar geliyor'gibi)..Kendi gürültüsüyle yakalanan hırsız.!... :-))

Hele uyumak için yatıyorum ya...Gecenin karanlığında,bazen sayıyorum,45-50 arası çatırtılar arasında uyuyorum....Bazen çocuklar(ki onlar da çıtlatırlar) bağırıyorlar yeter anneee!"diye....Her parmak,ikişer kez çıtlıyor,ayak parmaklarımı da düşünün...Eğer uyku tutmazsa,birkaç kez daha.....Gece müziği...Ya da Fredy'nin kabusu!
Yok yok çekilmez bir durum...Zaten zararlı....
Tıpkı,sigara gibi, çevreye zarar veriyorum...Gürültü kirliliği...
Tedavi şart..

Doktorlar bile diyor ki;

Parmaklarımız niçin çıtlar?
Bazı insanlar her iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ve onları gererek ses çıkartırlar, yani çıtlatırlar. Çoğumuz buradan gelen sesin kemiklerden geldiğini sanırız, hatta rahatsız oluruz ama nedense bunu yapanlar hallerinden memnun görünürler. En çok ve kolaylıkla çıtlattığımız yerler vücudumuzda en çok bulunan sürtünmeli eklem yerleridir. Bu tip eklem yerlerinde, meselâ, parmaklarınızda, iki kemiğin birleştiği yerde bir bağlantı kapsülü vardır. Bu kapsülün içinde, kemiklerin hareketleri sırasında, buraları yağlayan bir sıvı vardır. Bu sıvının içinde erimiş halde oksijen, nitrojen ve karbondioksit gazları bulunur.
Vücudumuzda en kolay çıtlatabileceğimiz eklem yerlerimiz parmaklarımızdır. Parmaklarımız gerilince ve eklem yerlerimiz düzleşince bu kapsül de gerilir. içindeki sıvının basıncı azalır ve gaz kabarcıkları patlamaya baslar. iste kulağımıza gelenler bu seslerdir. Patlayan kabarcıklar neticesinde gazlar bu sıvıyı terk eder, sıvı daha da genlesir ve eklem yerinin hareket kabiliyetini arttırır. şüphesiz ki eklem yerinin gerilmesi, bu kapsülün boyu ile sinirlidir. Eğer parmaklarınızı çıtlattığınız anda röntgenini de çekmiş olsanız, eklem içinde oluşan gaz kabarcıklarını görebilirsiniz. Bu olay eklem yerindeki hacmi yaklaşık yüzde 15-20 arttırır. Ayni parmağınızı arka arkaya çıtlatamazsınız. Bir süre beklemeniz gerekir, çünkü gaz kabarcıklarının sıvı içerisinde tekrar oluşması biraz zaman alır. Tüm bu açıklamalar, deneylerle ispatlanmasına rağmen, yine de bu kadar küçük gazin, bu kadar büyük bir ses çıkartabilmesinin nedeni hâlâ anlaşılmış değildir. Bu sorunun tatmin edici bir cevabi da henüz yoktur. Ayrıca detaylı çalışmalar göstermiştir ki, çıtırdama sırasında iki ayrı ses duyulmaktadır. Birincisinin gaz kabarcıklarının patlaması olduğu biliniyor.ikinci sesin ise kapsülün uzama sınırına vardığında çıktığı sanılıyor. Parmaklarımızı çıtlatmak vücudumuz için zararlı midir?
Sürekli olarak bunu yapanlarda ve bunu alışkanlık haline getirenlerde, eklemler etrafındaki yumuşak doku zarar görmekte, parmaklar şişmekte, dolayısı ile elin kavrama gücü azalmaktadır.

Klavyede yorulan parmaklarımı biraz çıtlatayım da rahatlayayım..:-))


Öykü atölyesinin kelime oyunu için yazılmıştır...

11 Eylül 2008 Perşembe

İnsan,düşünen hayvanmış!


Aklıma geldi:

1-Gürültüde sesimi duyuramayacağım için susmalı mıyım?

2-Yangınları söndüremeyeceğim için,çöl hayatını mı benimsemeliyim?

3-Bu yaşta okumak neyime deyip,ölümü mü beklemeliyim?

4-Masumiyeti oynadıkları için,kanıp,tepedekileri alkışlamalı mıyım?

5-50 kız öldü! Kader mi demeliyim?

6-Bir karış toprak vermem diyenler,yangınlar sonucunda,bir avuç toprağımız kalacağını bilmiyor mu?Ya da ben mi salağım?

7-Bedava,yakacak ve aş dağıtılıyor.Ben niye iş arıyorum ki?Halkın cebinden gidiyormuş,bana ne mi demeliyim?

8-12 Eylül'ün adı var..Ya hergün gelen darbelere ne isim vermeliyim?

9-Yuvaların yıkılmasına sebep olan,kredi kartları reklamlarına aldanmalı mıyım?

10-Çöken piyasaya rağmen umudumu yitirmemeli miyim?

11-1 hafta boyunca hakaret diye kabul edip böğürerek ağladığım,hem yardım paketini,hem de, birlikte gelen,2000 ytl'yi kabul mü etmeliydim?

12-Yani,yalnız bir kadın olduğum için çok mu aciz görünüyorum?Ya da öyle mi olmalıyım?

13-AYAKLAR ! Üstünde durmak için değil midir?


Hayat kabullenmek midir?
Yapamam!

Ama elimden ne geliyor?
Sesim duyuluyor mu?

Ya da şu şarkıyı söylemeliyim;

Bir başkadır benim memleketim!

Yaşam? -----Fotoğrafın dili----(8.çalışma)



Doğmak,elimizde değil!

Ölmek de elimizde değil!

Ama yaşamak?

İnsanca yaşamak elimizde olmalı!

Bu fotoğraf ,doğumun,yaşamın ve ölümün,içiçe olduğunu çok iyi anlatmış....

Aynı gün,erken doğum haberi aldığımda ve yine aynı hafta bir yakınımın evlilik haberiyle,tavan yapan duygularımın,aynı hafta eski iş arkadaşlarımdan birinin,akciğer kanseri nedeniyle hayata veda edişinde yaşadığım şoku,tam anlattığı için,içiçe yaşadığım duygularımın resmedilmiş hali olarak gördüm bu fotoğrafı...

Karşılamada ve vedada toplanan kalabalık,yaşamımızın neresinde?

Tarih itibariyle,Amerika'da o binaya,sağlam girenlerin,terör eyleminden,önceki ve sonraki halini de yansıttı bana....

Öykü Atölyesinin,Fotoğrafın dili(8.çalışma)için yazılmıştır...

10 Eylül 2008 Çarşamba

İşte o bahçe!

Hani bahsetmiştim ya,30 yıldır sevemediğim İstanbul'u bana sevdiren bir çay bahçesi var diye.....

İşte o bahçe,bu bahçe.......

Futbolcuların,babalarının oynadığı reklam filmi,en sevdiğim çay bahçesinde çekildi....Ramazandan bir gün önceydi..Çekim var diye kimse girememişti......

9 Eylül 2008 Salı

Hocanın böylesi.....


"Herhalde "dedim,"selayı duymadım"...
Hani,ölenin kim olduğu hakkında anons yapar ya hoca,öyle zannettim..
Hocanın sesi,alışılmışın ötesinde,çok yüksek geliyor...Kızgın!
Kulak verdim.

Diyor ki;

-"Sevgili mahalle halkı,sizinle farklı bir konuyu konuşacağım...Kendiniz ve çocuklarınızdan birşey rica ediyorum...Lütfen,bizim caminin duvarının bulunduğu yere çöp dökmeyiniz....Bakınız,daha yeni boya yaptırdım.Gelenlere rica ettim,gittiler başka yere bıraktılar çöplerini...Sabah kalktığımda,bir de baktım ki tepeleme çöp dolmuş...İnsaf be kardeşim! Uyarıyorum olmuyor,yazı yazıyorum çöp dökmeyin diye,olmuyor...Hem kokudan durulmuyor,hem de sürekli boya yaptırmak durumunda kalıyorum...Çaresiz kaldığım için buradan sesleniyorum sizlere..

ALLAH AŞKINA!

PEYGAMBER AŞKINA!

KUR'AN AŞKINA!

Sizden rica ediyorum bakın!

Dökmeyin çöplerinizi buraya!

10 metre öteye konteyner koydu belediye,gidin oraya dökün!

Siz evinizde gelişigüzel çöp atıyor musunuz?Sanmıyorum,çöp kutularınız var,oraya döküyorsunuz...Başka yere atılsa ne hissedersiniz? İşte ben bu duyguyu hissederek konuşuyorum sizlerle...Ben 13 senedir buradayım,bu kadar pislik görmedim..

Çocuklarınıza temizlik aşılayın,kendilerini ve çevreyi temiz tutsunlar...Okullara temizlik dersi konulsun...Herşey temizlikle başlar...

Yine rica ediyorum....

ALLAH AŞKINA!

PEYGAMBER AŞKINA!

KUR'AN AŞKINA!

Çöplerinizi söylenen yere dökün!

Boya yetiştiremiyorum.......................................vs,vs,vs.....

Gibi tam birbuçuk saat süren uzun bir yakarış ve ders dinledim...
Önce güldüm.Sonra,"vay be!"dedim.
Ve bu çok hoşuma gitti...
Ama daha sonra duydum ki,hocayı Diyanete şikayet etmişler...
Camiyi şahsi düşüncelerini aktarmakta kullandığı ve saatlerce konuştuğu için....
Şaşırdım....
Komik bu insanlarımız bizim....
Sürekli tetikteler sanki şikayette bulunmak için...
Acaba cami içerisinde konuşulsaydı,kaç kişi duyup da harekete geçerdi ?
En yakın zamanda,camiye gidip,bu konuşmayı yaptığı için kendisine teşekkür edeceğim...
Ve benim gibi bir çok insan,durağa giderken önünden geçtiğimiz,caminin duvarına bakmadan gitmiyordur....Gittikçe azalan bir koku var...Ve kirlenen bölgeyi sanırım,deterjanlarla yıkıyorlar ki,kocaman lekelerle dolu olan duvar çevresi parlamaya başlamış....

Bravo HOCAM!

8 Eylül 2008 Pazartesi

Muhteşem pazar....

Daha tamamlayamadığım hazırlığın içindeyken,kapıda,Suzi'yi görünce şaşırdım!
Telefon açar da,"nereden geliniyor"diye soracağını umuyordum...Ter içindeyken sarıldım ...Şaşkın vaziyette,bahçeye aldım onu...Ablam bir taraftan,ben bir taraftan,hemen bitirmeye çalıştık...Canım benim....

"Çok eğleniyorummmm!" . Bu Ayşem....
Adresi tarif ederken,farkında olmadan geçmiş...Adresler,yaya olunca daha rahat bulunuyor...Arabayla geçince,geri dönmek için uygun yerler aranıyor..."Caminin köşesinde Fırat bekliyor"derken ,zaten ulaşmış oldu.Böylece ufak bir macera yaşanmış oldu.....
Ayşem'in bu huyunu çok seviyorum....Sakin!
Ve bu sakinliği,karşı tarafa da yüklüyor....Benim çok çabuk paniklediğim dönemlerde de"Dur,sakin ol.Telaşlanma,hallederiz...Derin bir nefes al!" gibi ,sakinleştici etkisi oluyordu...
Psikologlara duyurulur....Yemeklerden önce,bir kaşık Ayşem.....

Aynur'un Eşi,zaten biliyormuş bizim oturduğumuz yerleri...Zorlanmadılar...

Geç vakit,tüm blogların sessiz okuyucusu,ablamın arkadaşı,Leylamız geldi....Hepsiyle tanışmak için acele etse de,yetişemedi.....Ama birlikte çok keyifli zaman geçirdik....Tek hatamız,leyla ile resim çekilemedik.....
Zaten aşağıdaki resimlerin çoğunu Aynur'dan aşırdım....
Ayşem,çektiği resimleri daha sonra gönderecek bana,o zaman paylaşırım....

Münevver hanım'ın kardeşleri geldiği için gelemedi....

Diğer tüm arkadaşları,daha sonra ,mutlaka bekliyorum...Kış gelmeden,bahçenin tadını çıkaralım..Biraz bakımsız ama olsun,birlikte güzelleşir...

.......................................................................................................


Arkadaş olunca,ne çok şey paylaşılıyor....



Fotoğrafların dili var,her biri kendi öyküsünü anlatıyor zaten....Ben ne yazabilirim ki!



İnsan biraz çocuk olabilmeli...Korkmadan dokunabilmeli.....


Onu tutan ele rağmen,cesaret için ,ağaçtan anneye bakan Batu!




Bu resim bambaşka bir konu zaten!
Aynur'un eşi,Ömer!
Babalığına hayran kaldığım bir insan....Kuzey,ileride nasıl bir insan olacağını merak etmesin...Önünde bir modeli var zaten....Nedense bir yerde okuduğum bir yazıyı hatırlattı bana bu görüntüler....
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.'' Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır."
Çok doğru...
Allah nazarlardan sakınsın sizi....

Tam yenilecek kıvamdalar!
......................................................................................................................

Bunlar da,Kendilerini hediye kabul ettiğim arkadaşlarımın hediyeleri....


Ayşem'in hediyesi,Biri Fırat,diğeri Zeynep
Bu da Suzi'nin hediyesi...Biri Zeynep,diğeri Fırat
Tam yerini bulan bu çiçek,Aynur'dan

Bu bana geldi....Leyla'nın el emeği ebrularından....

Kaç kez çekmeye kalkıştıysam,sürekli parladığı için net çekemedim.Ben de dışarıda,güneş ışığında çektim.Ama demirlerin gölgesi vurduğu için,dalgalı çıktı...Özür dilerim Leyla.Ebrularını en net bu kadar çekebildim...Gölgeli...

Bu da Zeynep'in çeyizine.......Leyla öyle dedi....
Çok güzel bir gün yaşandı..
Hepinize teşekkür ederim....