31 Mart 2008 Pazartesi

Ek iş...

Hiç ek iş aradınız mı?


Evde yapılabilecek işler....


Ben hem gazetelerde,hem de internette iş ilanlarına bakmak çok hoşuma gidiyor..


Ama son zamanlarda aşağıda verilen ilanlar çoğalmaya başladı..


Yorumsuz yayınlamak istedim..


Ama,


Din'i ,ticarete dökenlere yazıklar olsun diyorum..


İnanç,toplumun değişim sürecinde muazzam şekilde kullanılıyor..Çağdaş olmayan bir sistemle hem de..


Yaşanan gerçeğe bakar mısınız?


Rekabete dökülüyor artık..


Doğrudan bakamayan,göremeyen gözlerin düşeceği bir tuzak....


Bunlar Napolyon'u bile geçtiler !


PARA ! PARA ! PARA!


VAKİTMATİK
EZANMATİK
CAMİ VE MESCİTLER İÇİN == EZANMATİK
CAMİ VE MESCİTLERE ÖZEL BİR ÜRÜN
NAMAZVAKİT
DİGİTAL İMSAKİYE

Lider kimdir?

Benim kendi yazdıklarım da birikti,ama...
Bir link daha....
Ne yapayım?
Çok güzel..
Goddess Artemis,çok güzel konuların bloğu,kendisine gelen bir maili yayınlamış..Mutlaka okunmalı diye düşündüm..

Lider Kimdir?
İngiliz gazeteci, Sina Dağı'nda karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar:
"Sence lider kimdir?"
Bedevi;
"Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim?" der.
Gazeteci;
"Elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar.
Bedevi anlatır;.................

Bir lokma ekmek....!!

Çok sık ziyaret ettiğim bir blog,Kahire....
Sosyal konuları anlatan ve resimleyen bir blog..
Bu yazısında ekmek konusuna değinmiş...Sanki gelecekte de bizi bekleyen bir tehlike demek istemiyorum,ama bir okuyun lütfen....

Gecen haftadan beri Misir'da basgosteren "ekmek" krizi icinde yasadigimiz toplumda nasil bir saltanat surdugumuzu daha iyi anlamama sebep oldu. Gerci her zaman burada yasamanin yabancilar icin ne kadar kolay ve rahat oldugunu, fiyatlarin Turkiye'ye nazaran ne kadar ucuz oldugunu soyleyip dururuz arkadaslarla. Meger .......

28 Mart 2008 Cuma

İki öğretmen'in başarısı


Biyonik kedinin sayfasını okurken,yönlendirdiği sayfada,Melike İlgün'ün bir yazısı vardı.Muhteşem duyarlı bir yazı,bilinmeyen cehaletin tehlikesinden bahsetmiş..Sağol Biyom...

Bu arada, yazarın bir başka haberi dikkatimi çekti.

Aynen yayınlıyorum..
................................................................................................................................................
"Sanal misafirliğe var mısınız?
Beni çok mutlu eden bir e posta aldım.
Gönderen Malatya’nın Arapgir ilçesinin Bostancık köyünün ilköğretim okulunda öğretmenlik yapan Mehmet Ay…
84 doğumlu, Bostancık onun ilk görev yeri.
O ve okulun diğer öğretmeni Oğuzhan Zelyurt elele vermişler, 45 kişilik okullarını tanıtan bir internet sitesi hazırlamışlar.
Görseniz bu iki kahraman öğretmen tamamen kendi çabalarıyla okul için neler yapmışlar.
Ve yapmaya devam etmek için de yardımlarınıza nasıl ihtiyaçları var.
Okulun internet sitesinin adresi

http://bostancikilkogretim.tr.gg
Mehmet ve Oğuzhan Öğretmenler 45 öğrencileriyle birlikte bu haftasonu sizleri “sanal” yoldan köylerine bekliyorlar.."
......................................................................................................................................................
Ben ,Çevremden okul malzemeleri için yardım toplamaya çalışacağım.Siz de bloğunuzda yayınlarsanız bu haberi,belki daha fazla yardım ulaşabilir kendilerine..Bahçenin hali içler acısı...
Gerçekten el uzatılması gereken bir okul..
İki öğretmeni de kutluyorum..
Daha önce de iki site hakkında bilgi vermiştim..
Ve kendim bile unutmuştum..Üstelik araştırma yapıp destek olmak için girişimde bulunacağımı söylemiştim..Utanarak itiraf ediyorum ki,unuttum!
İş arama detayına girince,kendimi düşünmekten öteye gidememişim..
Birden hatırladım..
Gönülden Ziyaret edileceğinden eminim...
Saygılarımla..

27 Mart 2008 Perşembe

Gerçekte olan ne..?




Çirkin kadın yoktur,bakımsız kadın vardır..!
Çok şey yapacak kapasitedeyiz,ama ne yazık ki statü yüzünden birlikte yaşama problemi yaşıyoruz..
Başarma hırsı..
Çirkin görünenin,farklı ortaya çıkması..
Saygınlık ve saygısızlık..
Somut ve soyut..
Aynı zihne önem mi?
Daha önce olana dikkat çekip,içine mi bakacağız..?
Kendimize olduğumuz gibi bakmayı mı öğreneceğiz ?
Varoluş kalıbı mı?
Dışsal ve içsel...
Gerçek ve fantazi..
Tutku ve enerjinin ortaya çıkması..
Tıpkı,
Ülkemiz gibi...
Değişim karmaşasının,önce kendimizdeki etkisini görmemiz lazım..
Varoluş mu,
Kaçışlar yüzünden yokoluş mu..?
"Hiç kimse,bir diğerini yeniden biçimlendirme kudretine sahip değildir ancak,karşınızdakini olduğu gibi beğenmekle,ona kendisini değiştirme gücü vermiş olursunuz"
Kıssadan Hisse

26 Mart 2008 Çarşamba

"Bir kedi istiyorum"demiştim..AMAAA..!!

Bizim ailece,bazen kedi krizimiz tutar..
Bu günlerde yine bu krizi yaşıyoruz.Ama apartmanda bakmak çok zor olduğu için,ve evde uğraşı isteyen bir bakımı olduğu için,eve almıyorum..
Ancak çocuklarım"n'olur anne alalım" diye ısrar ediyorlar.Ve "biz bakarız,asla ihtiyaçlarını sana bırakmayız "diyorlar...
Ben de onlardan habersiz Kedili blogları gezmeye başladım.O kadar fazla gezmiş olacağım ki,on aylık çinçilayı (evde fazla olduğu için)vermek isteyen bir bloğa not bıraktım..

Blog sahibi,benim telefonumu(diğer bloğumdan)bularak aradı.Ben o sırada dışarıdaydım,ve Zeynep yanımdaydı.Kedi için görüştüğümü anlayınca,ısrarla alalım diye beni ikna etmeye çalıştı..Tamam dedim,kalemim olmadığı için adresi alamadım..Nasılsa telefonda görünen numaradan arar bulurum diye düşündüm..Ama telefon elimden düşünce,arayan numaralar silindi..Hangi blogdan ulaşıp not bıraktığımı hatırlayamadığım için,Rengin hanıma ulaşamadım..
Her işte bir hayır vardır diyerek bekliyordum..Belki Rengin hanım arar diye..
Daha sonra ,ablama gittiğimde kedisini severken,ablamdan bir haftalığına kedisini bize vermesini rica ettim..Bakalım bizimkiler verdikleri sözde durup bakacaklar mı diye..Resimlerdeki" Gümüş"adlı kedi neredeyse üç haftadır bizde...
Amaaaa!
Kedinin herşeyi ile ben ilgilenmek zorunda kalıyorum..
Sevgili çocuklarım sadece sevme ve oynama kısmıyla alakadar oluyorlar!
Hergün sabah,akşam fırçalanması gerekiyor..Yemeği,suyu hergün iki kez tazeleniyor.Kumu hergün değişiyor..Hergün halıların üstünü tahta fırçasıyla alıyorum..Yerler iki kez siliniyor..Yapışkanlı rulo ile üstümüz temizleniyor.Oturma odasının koltuklarını hergün,koli bandıyla temizlemek zorundayım,tüylerin havalanmaması için.Yapışkanlı olduğu için,elektrik süpürgesine gerek kalmıyor..
Hepimizden fazla zaman alıyor bakımı..Tüyü döküldüğü için,salona ve mutfağa girmesi yasak..Kapılar kapalı tutuluyor..Yatakların üstüne çıkması yasak..Hayvan en sonunda,bilgisayar sandalyesine el koydu..
"Yeter "dedi,,"Siz bana yasak koyarsanız ben de sizin en çok vakit geçirdiğiniz yere el koyarım"
gibilerinden...
Koltuk siyah,daha oturur oturmaz tüy içinde kalıyor .Hemen bir havlu koydum,onun üzerine kuruluyor hasbam!
Nasıl söz dinliyor anlatamam..Gece yanımıza gelmiyor..Bilgisayar odasında yatıyor..
Ama ben yoruluyorum..
Her an boğazımda tüy varmış gibi hissediyorum..
Uzun tüylü kedilerin bu problemi oluyor ne yazık ki..
Şunu anladım ki,bahçeli bir evim olmadan alamam..Ablamın,neredeyse 100 metre kare terası var..Hayvanı özgürlüğüne geri gönderiyorum..Yine kriz tutarsa bizi,kısa süreli alırım Gümüş'ü..
Rengin hanım,
Her işte bir hayır vardır..
Telefon yüzünden size ulaşamıyorum..Bloğunuzun ismini hatırlamıyorum..Siz de yorum bırakmadığınız için iletişim kuramıyorum sizinle..Sadece konuştuğumuzda söylediğiniz isimle hatırlıyorum sizi..
Yine de sizi ziyaret etmek isterim..Lütfen en azından yorum bırakın..Yanlış anlamanızı istemem..
Bizim evde kedi bakamayacağımızı anlamış bulunmaktayım..
Bahçeli bir ev olmadan ,ASLA!

25 Mart 2008 Salı

Dünya su günü haftasındayız...

İlk yazı Erdil bey'den geldi..
Meğer Dünya'yı nasıl kirletiyormuşuz...!
Buyrun okuyun lütfen...

Dün su hakkında yazdıklarımız okyonusda bir damla.Gerçek rakamlar çok daha ürkütücü.1 Milyar insanın temiz sudan yoksun olması.2,6 Milyar insanın sağlıklı bir suya sahip olabilecek teknik imkanlara sahip olmaması.Her gün 5 yaş altı 5000 bin çocuğun ölmesi "Barsak enfeksiyonları nedeni ile "."Daha da acı tarafı ebeveynleri tarafından nedeninin bilinmemesi......

Yaz mı,Kış mı? Anlayamadım...



Akşam,evde biri geziyor zannettim..

Camlar kapalı olmasına rağmen,iç kapılar sallanmaya ve ufak ufak çarpmalara başladı..

Hemen kalktım,baktım Zeynep pencereleri kontrol ediyor.

10 dakika sonra,rüzgarla başlayan sesler,adeta fırtınaya döndü..

İnanılmaz bir olay !

Kapılar çarpıyor,camlardan ıslık gibi sesler geliyor ve bina sallanıyor..Evet evet,bina sallandı..

Sekizinci kattayız.."Eyvah"dedim.."Üstteki iki katla beraber mekan değiştirmeye hazır olalım"..

Dış kapımız,sanki dışarıdan on kişi açmaya çalışıyormuş gibi zorlanıyordu..

O kadar şiddetli...!

İstanbul'da yaşayanlar beni anlıyordur..

Tam bir afet yaşadık..Tıpkı "Freddyy'nin kabusu" gibi..Resim çekeyim diye camı açmamla,uçmam bir oldu..Pencereyi kapatmak için ne kadar zorlandığımı anlatamam..Çekemedim yani..İnternetten,aynı şiddeti gösteren bir resmi konu başlığına koydum..

Camdan baktığımızda,ağaçlar sökülecek gibi yarıya kadar eğilmişlerdi..Araba alarmları,bir çalıyor bir susuyordu..Sonra yağmur yağmaya başlayınca biraz dindi de uyuyabildik..

Sabah uyandığımda,güneş açmıştı....Sanki bir kabus görmüşüm gibi..

Şimdi bu satırları yazarken,dışarıdaki rüzgar hızlanmaya başladı,güneş yok oldu ve inanmayacaksınız,kar serpiştiriyor..

Evet!

Kar! Yağmurla beraber...

Dün kolsuz dışarı çıkanlar vardı..Hava o kadar sıcaktı yanii

Yorumu size bırakıyorum..

Herşeyin hayırlısını diliyorum..

24 Mart 2008 Pazartesi

Gerçek vatansever...


reality dedi ki...
ÇÖZÜM,ATATÜRK'ÜN ''MİLLİ DEMOKRATİKDEVRİMİNİ'' TEKRAR OLUŞTURMAKTIR.
1) BÜTÜN MUHALEFET LİDERLERİ ACİL BİR ARAYA GELEREK,MİLLİ BİR KOALİSYONA GİTMELİDİR.
KÜÇÜK AYRINTILARATAKILMAMALIDIRLAR.BU DA BİZİM ELİMİZDEDİR.
2) GEREKİRSE PARTİLERİNİ KAPATARAK,MİLETTE DÖNMELİDİR.
3) 1960 ÖNCESİ OLDUĞU GİBİ;HALK+GENÇLİK+AYDINLARGÜNDÜZ VE GECE-HER GÜN- ELLERİNDE MEŞALELER İLE MEYDANLARI DOLDURMALI,TEHLİKEYİ HAYKIRMALIDIR.
4) SENDİKALAR+MESLEK ODALARI+SİVİL TOPLUMÖRGÜTLERİ+PARTİ GENÇLİK ÇEKİRDEK KADROLARI+HERKES, TEK,SADECE TEK ŞEYE ODAKLANMALIDIR
=''ATATÜRK'ÜN LAİK CUMHURİYET VE DEVRİMLERİNE''''siyasi görüş ayrılıkları - kişisel liderlik hırsları bir tarafabırakılmalı,6 ok ruhu için BİRLEŞİLMELİDİR !''
TAA Kİ , AKP VE BÖLÜCÜ GÜÇLER İZOLE EDİLİP,ATATÜRK'ÜNMECLİSİNDEN TASFİYE EDİLENE KADAR...
BU MÜCADELE SÜRESİNDE BAZI SIKINTILAR YAŞANABİLİR
.UNUTMAMAK GEREKİR Kİ,ZAMANINDA ANA-BABALARIMIZALYANSLARINI ÇIKARTIP CUMHURİYET DEĞERLERİ İÇİNFON OLUŞUMUNA KATKIDA BULUNMUŞLARDI...
MİLLET GEREKLİ KARARLIĞI GÖSTERDİĞİ TAKDİRDE;HEM ORDUMUZ,HEM DE HUKUK ADAMLARIMIZ YIPRANMAZ,ÜSTELİK KARŞITLARIN İÇİNDE Kİ YURTSEVERLER,EKMEKDERDİNDE OLAN VATANDAŞLARIMIZ DA BU KARARLITUTUMU GÖRÜP BU MİLLİ BİRLEŞİME KATILIR.
KÜÇÜK BİR KIVILCIM,SADECE KÜÇÜK BİR KIVILCIMTÜM AYRIK OTLARINI ATEŞE VERECEKTİR...ZAMAN OMUZ OMUZA BİRLEŞMEK-BİRLEŞMEK ZAMANIDIR !..ÇÜNKÜ TEHLİKE ÇOK BÜYÜKTÜR...
SEVGİLER
Seninle gurur duyuyorum Reality!

Cumhuriyetimize Sahip Çıkalım


Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet, başta devlet başkanı olmak üzere, devletin başlıca temel organlarının belli aralıklarla yinelenen seçimlerle göreve getirildiği bir “yönetim biçimi”dir.
Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimleri, yöneticilerin göreve getirilmesinde veraset yöntemini reddetmiştir. Cumhuriyet adı verilen yönetim biçimlerinde halk, yönetimini beğenmediği yöneticileri, belli aralıklarla yinelenen seçimlerde değiştirebilmek olanağına sahiptir.Bu nedenle yöneticiler, toplumu keyfi biçimde yönetemezler; halkın isteklerini ve beğenilerini gözönünde tutmak zorunda kalırlar. Bir başka deyişle, yöneticilerin iradesi mutlak değil, halk iradesi ile sınırlıdır.
Cumhuriyetçilik” Ne Demektir?
Özelliklerine kısaca değindiğimiz cumhuriyet adlı yönetim biçiminin yönetime egemen kılınmasını; devlet iktidarının ve yönetiminin kişilerin, ailelerin, grupların tekeline bırakılmamasını; vatandaşların yönetime etkin bir biçimde katılmasının sağlanmasını amaçlayan anlayışa “cumhuriyetçilik” denilmektedir.
Atatürk, cumhuriyetçiliği, yalnız hükümdarlık ve veraset yöntemlerinin reddi olarak anlamamış; aynı zamanda demokrasi kavramı ile birlikte düşünmüş; demokratik bir cumhuriyetçilik anlayışını benimsemiştir.

22 Mart 2008 Cumartesi

A'dan Z'ye...MİM...

Bendeniz,Sobe demiş bana...A'dan Z'ye harflerin bana ne hatırlattığı,çağrıştırdığı..


Ben de istedim ki, bize (Harf Devrimi, Türkiye'de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Bu yasayla o güne kadar kullanılan Arap Alfabesi'nin yerine, Latin Alfabesi'nin Türkçe'ye uyarlanmış bir biçimi kabul edildi.) bu kültür ınkılabı ile kalkınmamızı sağlayan,Atatürk'ümüzün sözleriyle bir post olsun.


Buyrun;



A-> Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.



B-> Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.




C->Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller . ister.


Ç->"Çalışma, insanların vücut kuvvetlerini geliştirir ve hayat için gereken şeyleri temin eder. Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki ilerleme de mümkün değildir. "Tembellik bütün fenalıkların anasıdır.""


D->Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.




E->"Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet korumak ve müdafaa etmektir.Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur"




F->"Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez."




G->"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz. "




H->"Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir."





I->Inkılap, Türk ulusunun son asırlarda geri bırakılmış kurumlarını yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek uygarlık düzeyine ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar koymaktır



İ->"İntisap etmekle bahtiyar olduğumuz İslam dinini, asırlardan beri alışılmış olduğu üzere bir siyaset vasıtası mevkiinden kurtarmak ve yükseltmek elzem olduğu hakikatini müşahade ediyoruz. Mukaddes ve lahuti olan inançlarımızı ve vicdanlarımızı çapraşık ve değişken olan ve her türlü menfaat ve ihtirasların tecellisine sahne olan siyasetten ve siyasetle ilgili bütün hususlardan bir an evvel ve kesin olarak kurtarmak, milletin, dünya ve ahiret saadetinin emrettiği bir zarurettir."


"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!



K->Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur



L->"Layık sayılmaz,Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz."



M->"Milletimi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle aldatmamış olmakla gurur duyuyorum."


N->"Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz."


O->" Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir."


Ö-> "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım."



P-R-S->"Seyrek olmakla beraber üzüntüyle işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya millî histen mahrum kalmış olması lâzım gelen bazı kişiler, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri ithamları reddetmedikten başka, vatanlarını kabahatli göstermekten çekinmiyorlar, bu gibilere lânet!mış olması lâzım gelen bazı kişiler, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri ithamları reddetmedikten başka, vatanlarını kabahatli göstermekten çekinmiyorlar, bu gibilere lânet!"

Ş->“Şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz



T->"Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."


U->‘Uluslar, egemenliklerini gecici bile olsa, birakacagi meclislere dahi gereginden fazla inanmamali ve guvenmemelidir. Cunku meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin oyle kararlari olabilir ki, bu kararlar ulusun yasamina giderilmesi olanakli olmayan zararlar verebilir.


Ü->"...Ülküm yükselmek,ileri gitmektir !"


V->"(Ey Türk gençliği! Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır. )
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen iç ve dış kötücüller bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz bir nitelikte belirebilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi fiilen işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık, üstelik, hainlik içinde olabilirler. Dahası iş başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin çocuğu! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!


Y->"Yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada atıldı. Bu meydanda akan Türk kanları, bu gökte dolaşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin sonsuz bekçileridir."




Z->"Zafer "zafer benimdir" diyebilenin, muvaffakiyet, "muvaffak olacağım" diye başlayanın ve "muvaffak oldum" diyebilenindir."


..........................................................................................................

İsteyen katılsın mim oyununa..

Dünya SU Günü-Oğlumun doğum günü



Öyleyse haydi bizler de suyumuza sahip çıkalım. Onu dikkatli kullanmaya, israf etmemeye ve onu korumaya çalışalım.


İşte size bazı tavsiyeler:


• Çamaşır makinenizi veya bulaşık makinenizi tam dolu iken çalıştırınız.
(Ben çoğunlukla kısa programları kullanıyorum)
• Duşlarınızı kısa alınız ve duşunuza akış debisi düşük olan duş başlıkları takınız. (Ailece mümkün olduğunca bu kurala uyuyoruz)
• Tıraş olurken veya dişlerinizi fırçalarken suyu açık bırakmayınız.
(Asla açık bırakılmaz)

• Musluklarınızda su sızıntılarını önemseyin.
(Sürekli kontrol ediyorum)
• Sızıntı yoluyla israf olan su miktarları çok büyük miktarlara ulaşabilmektedir.
(Bir dönem böyle bir sorunla karşılaştım,tamirci iki gün sonra geldi.Bu zaman zarfında bu suyu biriktirip,tuvalet için kullandık.)
• Armatürlerinizi ve tesisatınızı sızıntılara karşı kontrol ettiriniz.
(sıkı kontrol altında)

• Bahçenizde bitkilerinizi sabah serinliğinde, buharlaşmanın minimum olduğu saatte sulayın.
(Evde saksı çiçeğim var sadece)

• Tuvalet sifonları en çok su israfı yapılan yerlerden birisidir.
(Ben buna bir çare geliştirdim.Sifondan çok fazla su gelince,sifonun içine büyükçe bir kavanoz yerleştirdim.Her seferinde ,bir kavanoz daha az su sarfiyatımız oluyor)

• Tuvalet sifonlarınızı gerekmedikçe çekmeyiniz.
(Ellerimizi yıkarken ufak bir leğen koyuyorum,o suyu tuvalete döküyoruz.Üstelik daha temiz oluyor,çünkü sabunlu su dökülüyor..)

• Suyu çeşmeden içen yerlerde boruda ısınan su sebebi ile su soğuyuncaya kadar boşa akıtılır.
(Damacana su alıyoruz içmek için)

• Suyu boşa akıtmak yerine soğutmak için buz kullanın.
(Buzdolabına içme suyu koyuyoruz)

• Evlerinizde su tasarrufu sağlayacak özellikte armatürler kullanın.
(Sadece burada biraz hatalıyım,ayarsız bir armatürümüz var.Mümkün olduğunca çabuk kapatmaya çalışıyoruz)


• Armatür satın alırken su tasarrufu sağlayıcı özelliği olup olmadığını araştırın.
(İnşallah yenisinde)

• Bulaşıklarınızı elle yıkadığınızda durulamak için direkt çeşmeden akarsu kullanmayınız.
(Maalesef böyle kullanıyorum.Ama mümkün olduğunca kısarak..Başka türlü temizlenmiyor)

• Önce leğende köpüğü akıttıktan sonra suyunuzu kısık seviyede açınız ve durulayınız.
(Evet,köpük olayı doğru geliyor.Deneyeceğim.)

• Durulamaya ara verdiğiniz durumlarda suyunuz kapatmayı ihmal etmeyiniz.
(Kesinlikle..)

• Meyve ve sebzelerinizi çeşmeden akan su yerine uygun bir kapta yıkayınız.
(Önce su dolu bir kapta bekletiyorum,daha sonra muslukta yıkıyorum..Başka türlü dezenfekte edilemez bence..)


Bu maddeleri;
Sitesinden aldım..
DÜNYA SU GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN !!!!
sitesinden verilen önerilere bir göz atabilirsiniz..
............................................................................................................
SONRADAN BİR DİP NOT:
Erdil bey, yorumunda "su "konusunda bir yazı dizisi hazırlanabilir diye bir öneri getirmiş..Çok güzel bir öneri...Ben bu yazıyı okuyan herkesin bir yazı hazırlamasını rica edeceğim.Ne dersiniz?
Evet Erdil bey,sizden de bir yazı bekliyoruz....

21 Mart 2008 Cuma

MİM- Çocuk İstismarını Durdurun

Banadair Berrin ve bendeniz beni mim'lemişler .Hemen araştırmaya başladım ve internette basında çıkan yazılardan bir derleme yaptım.Ve okuyan herkesin bu kampanyaya destek için ,bloğunda konuyla ilgili yazı yazması için mimliyorum.

MİM'in konusu:


1-Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şarkı ve şu anda dinlediğinizde hissettirdikleri.
2-Banner “Çocuk istismarını durdurun” sloganının yazıda geçmesi.

3-Konuyla ilgili yazı
.....................................................................................................................


ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI

Çocukların yetişme sürecinde çevre ve özellikle baba ile kurduğu ilişkilerden çıkardığı sonuçlarla davranışlarını biçimlendirir

Çocuk ihmali;

çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi için gerekli olan ihtiyaçların karşılanmamasıdır.Çocuk istismarı ise çocuğun bedensel ve ruhsal olarak gelişimini engelleyecek şekilde ebeveyn, diğer yetişkinler devlet ve toplum tarafından kasıtlı olarak ve olmayarak geliştirilen davranışlar bütünüdür.


Çocuk İhmali Davranışları Nelerdir?


1-Bakım ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanmaması


2-Gerekli tıbbi müdahalelerin yapılmaması

3-Çocukların terk edilmesi ve yalnız bırakılması

4-Eğitim kurumlarına devamının engellenmesi ve devletin bu konuda takip yetersizliği

İhmal Türleri

1-Çocuğa sosyal imkânların sağlanmaması: eğitim, kurslar, sosyal, kültürel ve sportif aktiviteler, oyun, kendi yaşıtları ile bir arada olmasının engellenmesi, aşırı korumacıl


2-Cinsel anlamda çevre ve kişilere karşı korunmaması; pornografik yayınlar, cinsel eğitim ve gelişime ilişkin bilgi verilmemesi

3-Çocukla sevgi, saygı, güven gibi duygusal yakınlık kurulmaması, kişilerle ilişkilerinde yalnız bırakılması

4-Çocuğun bebeklik yıllarından 18 yaş dönemine kadar olan süreçte fiziksel, ruhsal ve tıbbi ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır.
...................................................................................................................
Dilencilikte Çocuk İstismarı
Ramazan Ayında Yüksek Kazanç Elde Etmek İsteyen Dilencilerin Çocukları Ön Planda Tutması Dikkat Çekiyor.
Ramazan ayında yüksek kazanç elde etmek isteyen dilencilerin çocukları ön planda tutması dikkat çekiyor.
Türkiye'nin sosyal yaralarından olan çocuk istismarı dilenci ve şebekelerin en önemli kazanç noktası sayılıyor. Çeşitli kurumlar, dilenci ve çocuk dilenciler üzerine araştırma yaparken, dilencilik sektörünün boyutu ürkütüyor. 2004 verilerine göre, Türkiye'de yaklaşık 50 bin dilenci bulunurken, her bin 400 kişiye bir dilenci düşüyor. Her bir dilencinin aylık ortalama kazancı 750 ile bin YTL arasında değişiyor. Geçen 3 yıl göz önüne alındığında rakam katlıyor. Dilencilik sektöründe bir yılda dönen para

milyar YTL ile anılırken, paraların büyük bölümünün dilencilerin cebine gitmediği, dilenci mafyalarının kontrol ettiği ve her türlü kirli işler için finansman kaynağı olduğuna dikkat çekiliyor.
Ankara Ticaret Odası'nın (
ATO) 2004 yılında hazırladığı rapora göre, çocuk dilenciler üzerine yapılan araştırmalarda, dilenci mafyasının adının çok sık çocuk kaçırma olaylarına karıştığı, kaçırılan çocukların sakat bırakıldığı, ilerleyen yaşlarında dilendirildiğine dikkat çekiliyor. Henüz kemik gelişimi sağlanmadan, çok küçük yaştaki çocukların kıkırdakları üzerine baskılar yapılarak bedensel deformasyon oluşturuluyor. Kol veya bacaklar kırılıp, kemiklerin yanlış kaynatılması gibi insanlık dışı yöntemler
de kullanılıyor. Çocuk dilenciler, ne zaman ve hangi yöntemlerle sakat bırakıldıklarını çoğu kez hatırlamıyor. Çocukların cinsel taciz başta olmak üzere her türlü işkenceye maruz kaldığı vurgulanırken, doğal olarak bu çocukların ilerleyen yaşlarında toplumdan öç alma duyguları en üst düzeye çıkıyor. Dilencilik mafyası eleman bulamadığında özellikle başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki yoksul ailelerden, aylık kiralama yöntemine gidiyor. Felçli ve engelli çocukların kirası ise iki katı olarak ödeniyor.
Sefalet ve perişanlık içinde yaşayan ve sık sık cinsel tacize uğrayan bu çocukların, istenilen hasılatı toplamadıkları takdirde, işkence dahil her türlü şiddete maruz kalabiliyor. Öldürülme korkusu içindeki çok küçük yaştaki bu çocukların, gerekli hasılatı toplamak için gasp, hırsızlık gibi her türlü yasal olmayan yollara başvurmak zorunda kaldığı yapılan tespitlerde yer alıyor. Yetkililer, dilencilere para verilmemesi konusunda uyarıyor.
Öte yandan, Samsun'da da Ramazan ayının gelmesiyle birlikte dilenci sayısında artış yaşanırken, şehrin birçok noktasında kullanılan çocuk dilencileri görmek mümkün. Ön planda tutulan çocuklar, duygu sömürüsü için en büyük yardımcı olarak kullanılıyor. Vatandaşlar ise bu konuda duyarsız kalınmasına tepki gösteriyor. >>Çocuk İstismarı ve İhmali



.....................................................................................................................................
TANIMLAR:
“Çocuk istismarı ve ihmali” kavramı; çocukların ana-babaları gibi, onlara bakıp gözetmek ve eğitmekle görevli sorumluluk, güç ve güven ilişkisi içinde oldukları kişiler ya da yabancılar tarafından: bedensel ve/veya psikolojik sağlıklarına zarar verecek, sosyal gelişimlerini engelleyecek şekilde uygulanan tüm fiziksel, duygusal veya cinsel tutumları, ihmali, ticari amaçlı sömürüyü kapsar.
Fiziksel istismar: Çocuğun anne baba, öğretmen, bakıcı gibi çocuğa bakmakla yükümlü kişiler tarafından gerçekleştirilen, dayak atma, yakma, ısırma, sarsma, kaynar suyla haşlanma gibi olaylar sonucunda kaza dışı her türlü yaralanmasıdır.
Cinsel istismar: Çocuğun, bir erişkin ya da yaşça ya da gelişimsel olarak kendinden oldukça büyük bir başka çocuk tarafından ne anlama geldiğini kavrayamayacağı, gelişimsel olarak hazır olmadığı, onay veremeyeceği, kanunlara ve toplumun kültürel değerlerine aykırı cinsel eylemlere; karşı tarafın cinsel doyumunun sağlanması amacıyla karıştırılmasıdır.
Duygusal istismar:Çocuğun ruh sağlığını ve gelişimini bozan, reddetme, aşağılama, tehdit etme, suçlama, gibi söz ve davranışlara süregen olarak maruz kalmasıdır. Sıklıkla diğer istismar biçimlerine eşlik eder.
İhmal: Çocuğun beslenme, barınma, korunma, sevilme gibi temel fiziksel ve duygusal gereksinimlerinin karşılanmamasıdır. Çocuğun sağlığı ve gelişimine olumsuz etkileri olabilir. RİSK ETMENLERİ :



Aileye ait riskler:
Ciddi ekonomik sıkıntı
Çok çocuklu aile, kardeşler arasında yaş farkının az olduğu durumlar.
Üvey ebeveyn, tek ebeveyn.
Alkol- uyuşturucu bağımlısı ebeveyn
Kendisi de çocukluğunda istismar görmüş ebeveyn
Çok genç anne
Eğitimsizlik
Aile içinde geçimsizlik, gerginlik
Aile içi şiddet, diğer çocukların da istismara uğramış olması
Ailede ruhsal hastalık
Çocuğa ait riskler:
İstenmeyen gebelik sonrası doğmuş çocuk Çocuğun kendinden kaynaklanan özellikler ( sakatlık, prematüre ya da düşük doğum ağırlığı, hiperaktif, zihinsel engelliler

.........................................................................................
belki ilginizi çeker
·
dilenci çocuklar
·
çocuk pornosu
·
kendi çocuğum olunca ona bunu yapmayacağım
·
3 yaşındaki çocuğa türban takıp mitinge götürmek

............................................................................................................

Çocukluğumda dinlediğim pek çok şarkı vardır..

"mini mini bir kuş konmuştu"

"Hoyda yarim hoyda"

"Güvercin uçuverdi"

"çilli horoz"

"Ali babanın bir çiftliği var"(en çok bunu severdim.Hala bir çocuğun eğitiminde,hayvanları tanıtan en iyi şarkı olarak görürüm.)

Yaratığım,Koalam..

"Bugün hastaneye yatıyorum,

Dilerim yarına herşey bitmiş olur!"

......................................................
15 yıl önce,21 Martta bu dilekle yatmıştım hastaneye...

22 mart 1994 günü öğle saatlerinde kucağıma verdiklerinde ise......

Hani..

Umut dolu olursunuz ve içiniz kıpır kıpır olur ya..
İşte o zaman,sevmek nedir anlıyorsunuz...
Duygunun gözyaşına dönüşüp,sevgi seline dönüştüğüne şahit oluyorsunuz..
Yüreğimi ikinci kez hoplatan bu yaratık,akıl ve mantık duygularındaki tüm olumsuzlukları yok etti..Hakimiyet duygusallığın elindedir artık..İçimde büyüttüğüm sevgi ellerimdeydi..

Bana o bakışın en güzel hediyeydi benim için..O gün dayadın başını göğsüme..Bugün bile hala koala gibi sarmalayıp,başını göğsüme dayıyorsun..O sıcaklığı hiç soğutmadın..



Gurur ve korku aynı anda yaşanır mı?

Canım oğlum!


Kara gözlüm,


Her çocuk yeni bir sayfaysa,sen benim ikinci sayfamsın..


Güçlüsün,akıllısın..


Ne küskünlüğü,ne de kini barındırmazsın içinde..Karşındakine zarar vermemek adına,kendini üzersin..

Sen,annenin biricik oğlusun..


Gün geçtikçe bana daha çok benzemeye başladın..



Oğlum,canım benim,


İyi ki doğdun!


İyi ki varsın hayatımda...

(Bir de biraz az kanuşsan.. :-)) !)


.........................................................



Üşenme, erteleme, vazgeçme!



Uğraş, didin düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır.



Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.



Tevfik Fikret

19 Mart 2008 Çarşamba

Sosyal güvenlikte sistem karmaşası


YENİ YASA KİMLERİ KAPSIYOR?
Yasanın emeklilik yaşı ve prim ödeme günüyle ilgili hükümleri, yasanın yürürlük tarihinden itibaren sigortalı olacakları kapsarken, emeklilik aylıkları konusundaki düzenlemeler mevcut sigortalıları da ilgilendiriyor ancak bu tarihten önce emekli olanları kapsamıyor. Hükümet “Hak kayıpları yok” derken, tasarıyı değerlendiren kesimler emeklilik ve sağlık konusunda geriye gidişin olacağını vurguluyor.
Eras Hukuk Bürosu Sahibi ve İş Hukuku Uzmanı Avukat Ertürk Eras tasarıda olumlu yönlerden bazılarını bazı mesleklerin sigorta kapsamına alınması, alt işveren-üst işveren ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi, iş kazalarının en geç 3 gün içinde bildirilmesi hükmü, hastalık ve iş kazası hallerinde sigorta kapsamının genişlemesi olarak gösteriyor. Ancak Eras emeklilik yaşındaki artışın ileriki yıllarda olumsuz etkileri olacağı kanısında: “Türkiye’de 35 yaşından sonra işten çıkarılan birinin özellikle kadınların iş bulma şansı çok düşük. İstihdam yaratıcı yatırımlar da yapılmadığı için çalışanların emekli olma ihtimali yeni yasayla sıfıra indirgeniyor.”
Türk-İş’e bağlı Kristal-İş Sendikası’nın Araştırma Eğitim Uzmanı Aziz Çelik, “Yasanın sadece yeni işe girecek çalışanları ilgilendirdiği iddiası doğru değil. Yasanın sosyal sigorta haklarına ilişkin hükümleri halen çalışanları kademeli olarak etkilerken, sağlık hakkına ilişkin hükümleri emeklileri de eski çalışanları da ve onların hak sahiplerini de tümüyle etkileyecektir” diyor.
KAVRAM KARGAŞASI VAR’
Yasanın hazırlık aşamasında aktif olarak yer alan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Vekili Tahsin Güney, kazanılmış haklarla ilgili yapılan eleştirileri sorduğumuzda bu konuda bir kavram kargaşası yaşandığını belirtiyor. Güney “Çalışmadığınız sürenin kazanılmış hakkı zaten olmaz. Böyle olmasaydı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda verilmiş herhangi bir hak ebediyen değiştirilemez hale gelirdi” diyor.
Emeklilikle yaş düzenlemesinin kayıt dışı istihdama karşı alınmış bir tedbir olduğunu söyleyen Güney, reformun çalışanları daha uzun sürelerde sistemde tutmayı amaçladığını, yeni sigortalıların bu uzun süreler üzerinden aylıklarının hesaplanacağını söylüyor.
Tahsin Güney sendikaların ‘sosyal devletin gözetilmediği’ yönündeki karşı çıkışlarına yönelik ise şunları söylüyor: “Devletin primlere katkısı bir, iki ülke hariç AB ülkelerinde yoktur. Sosyal güvenlik için bütçeden zaten büyük oranda transfer yapılıyor. Tasarı çok detaylı ve çalışanların lehine düzenlemeler var. Örneğin 30 gün çalışan biri sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başlıyor. Asgari ücretin üçte birinden az geliri olanların primlerini devlet ödüyor.Herkesin de şunu bilmesi gerekiyor, bu sistem böyle devam ettiği sürece ne emekli maaşlarında doğru düzgün bir artış, ne de işgücü maliyetlerinin düşüşünde bir iyileşme beklenebilir.Siz yüzde 30’lar civarında bir açık veriyorsanız mutlaka bunun düzelmesi gerekiyor, düzelmediği takdirde kaynak bulunamadığı için emekli maaşlarında da artış olmayacaktır. Yani tasarı geleceğe yönelik bir proje.”
MADDELER DEĞİL, SİSTEM TARTIŞILMALI’
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi sosyal güvenlikte bir reform yapılması konusunda birleştiklerini ancak tasarının hazırlık aşamasında sendikalardan alınan önerilerin hayata geçmediğini söylüyor. Çelebi, “Hiç kuşkusuz, 18 yaşına kadar tüm yurttaşların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları iyidir. Ancak sorun bu çocukların 18 yaşından sonra ne olacağına ilişkin düzenlemenin eksikliğidir. Sorun 20 yaşında çalışma yaşamına atılan ve ara vermeden çalışma şansını bularak, 25 yıl sonra, 9 bin gün prim ödedikten, emeklilik hakkını elde ettikten sonra, 65 yaşına dek 20 yıl ne yapacağıdır.
Sağlık hizmetlerinden yararlanmak için, belirlenmiş prim ödeme gün sayısının 30 gün olarak belirlenmesi iyidir. Ancak, işten ayrılan bir sigortalının 10 gün sonra yararlanamayacak olmasına ne demek gerekli? Tartışılması gereken yasanın maddeleri değil, sistemdir. Özellikle sağlık alanında ortaya çıkacak sorunlar, toplumun tümünü yoksunlukta eşitleyecek niteliktedir” diye konuşuyor.
Yasanın emeklilerin durumlarını iyileştirmek, emekliliği gelecek güvencesi olarak düzenlemek, sağlık hakkını toplumun tüm kesimleri için erişilebilir kılmak gibi yapılması gereken düzenlemeleri içermediğini söyleyen Çelebi, tasarının amacının sosyal devletin dönüştürülmesi ve sosyal hakların piyasada meta haline dönüştürülmesi olduğunu savunuyor.
Kaynak:Milliyet

18 Mart 2008 Salı

Rotavirüs ishali...


İki çocuk annesiyim...Ama bu hastalığı ilk defa duyuyorum biliyor musunuz?
Sevgili ESRA,çocuğunu hastaneye kaldırdığını yazdığında,şaşırdım..Böyle bir hastalık mı varmış diye..
Daha sonra ,internette yaptığım araştırmalarda ne kadar tehlikeli olduğunu okudum...Ama ben sizin,onun bloğunu ziyaret etmenizi istiyorum..
En başından itibaren,hastalığın seyrini yazmış..İyileşme sürecindeki yaşadıklarını okumalısınız..
Özellikle ufak çocukları olanlar okumalı..
Geçmiş olsun Esra'cığım..

Çanakkale
















17 Mart 2008 Pazartesi

On parmağında on marifet kadınlarımız..























İşte bizim özetimiz!


Birileri minnet duysun..


Birileri görsün ve ev kadınlarının sigortalı olmaları için birşeyler yapsın..


Yeryüzündeki herkes bu işler sayesinde hayatını düzene sokuyor..Bunları kendisi yapmasa bile yaptıracak birini mutlaka buluyor..

Burada söz konusu olan,yapılan iş değil..Yapan kişinin emeği...

Ne kadar kazançlı çıkıyor dersiniz..?

Yorulan bedenine nasıl ödül verebilir..?

Bakış açısı ters düşebilir..Hatta muhalif olanlar çıkabilir..

Ev kadınları hakir görülüyor..

Yıllardır konuşuluyor ve sadece dile getirmekle derman olduklarını sanıyorlar..
Herşeyi kontrol altında tutan ev kadınları olmasına karşın,fiziksel ve ruhsal yorgunluğun dışında ,hiçbir sosyal hakları olmuyor maalesef..
Bütün kadınları,sigortalı olmaları için uyarıyorum....Belli bir yaştan sonra görünmeyen tehlikeler var çünkü..
Belki bu düşüncelerim bir çoğunuza klişe gelebilir..Ama en yakın örneği vereceğim size.
Akrabam,
Kocası,zamanında çalışmasına izin vermediği gibi,hiçbir sosyal hak elde etmesini de istememiş..Çocukları evlendikten sonra,bir başka kadınla yaşamaya başlayınca,eve hiç para vermemeye başlıyor..Terkedip gidince,kadın çocuklarının eline bakmak zorunda kalıyor..Gururlu biri için çok zordur,evladından para istemek...
Eminim çevrenizde böyle örnekler vardır...
39 yaşımda emekli oldum.Belki yetmiyor ama her ay elime para geçtiği zaman biliyorum ki elektriğim ve suyum kesilmeyecek..Hasta bile olsam,doktor ve ilacım için para ödemeyeceğim..
Lütfen hanımlar,kendiniz için en büyük lüks olan sigortayı mutlaka elde edin...
NOT:Geçenlerde hastanede beklerken,çevremde konuşanların dertlerine kulak misafiri oldum da...Kadınların evde olmaları adeta işgence gibi...
Birden uyarma gereği duydum nedense?
Bence birilerinin kulağına gitmeli bunlar..
Ne dersiniz??????
Saygılarımla...

16 Mart 2008 Pazar

Göz jimnastiği..


















Lise zamanlarımda,mantık kitabımızda yer alırdı yukarıdaki resim..Bir yaşlı kadınve genç bir kadın aynı karede..Hangisini daha çok gördüğümü düşünüyorum da,yaşlı kadın daha çok hafızama yerleşmiş...Bu beynimi tek lobunun çalıştığını mı gösteriyordu hatırlamıyorum..Yoksa seçme özgürlüğünü mü?
Aşağıdaki resimde ise sadece bayanı seçiyorum.Kuşları yakın plan tek tek ayırt edebiliyorum.Bir bütüne sığdıramıyorum..
Sırrı nedir?
Bir resmin değişik anlamlar yüklü olması oldukça meşgul ediyor zihnimi..Hikayeler üretiyorum..
Ya siz?
Neler görüyorsunuz bu iki resimde..?

Meclis'te kaç kadın ?


Ben ,Meclis'te çok az kadın milletvekili olduğunu düşündüğüm için,bir araştırmak istedim..
Umduğumun çok üstünde bir rakamla karşılaştım..Dileğim tabii ki çok daha fazla olmasıdır..
Seçimden sonraki haberlere gözatınca,ortaya çıkan rakam,istediğimden az,ama beklediğimden çok çıktı.
Bu devirde daha çok kadın milletvekili olması gerekir,ama içinde bulunduğumuz koşulları düşününce,bana olağanüstü geldi..
Anlayamadığım şey,neden 50 kişinin sesini duyamıyoruz.?
Parti görüşü ne olursa olsun,temsil otoritesini tam kullanmadıklarını düşünüyorum..
Erkeklerin,hakkımızda karar vermesine neden engel olmadıklarını anlamıyorum..
Sözüm ona ,eğitimli hemcinslerimiz ...
Bizim kadar seslerini çıkaramıyorlar..!
Yanılıyor muyum?
Yoksa ben mi duymuyorum bu sesleri?

İşte o zaman ki haber:
TBMM’de kadın temsil oranı yüzde 4.2'den yüzde 9.1'e çıktı, ancak yine de kadınların parlamentoda temsil oranı bakımından Türkiye, Avrupa ülkelerinin en gerisindeMilletvekili aday listelerinde seçilebilecek yerlere yeterince kadın aday yerleştirilmemesi seçim öncesi eleştiri konusu olmasına karşın kadın milletvekili sayısı ikiye katlandı. 22. dönemde Meclis'te 24 kadın milletvekili görev yaparken, yeni Meclis'e 50 kadın milletvekili girmeyi başardı. Böylece cumhuriyet tarihinde 1935-1939 döneminde yüzde 4.51 oranıyla yakalanan en yüksek kadın milletvekili oranı bu seçimde ikiye katlanarak yüzde 9.1'i buldu. Ancak bu oranla bile Türkiye, parlamentodaki kadın temsili açısından Avrupa'nın en alt barajı olan yüzde 10'a aşamadı
.CHP'nin 52 kadın adayından 10'u Meclis'e girerken, listelerinde 63 kadın adaya yer veren AKP'den 30, MHP'den 2, DTP'nin desteklediği bağımsızlardan da 8 kadın parlamentoya girmeyi başardı. Ancak İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan (CHP), Semiha Öyüş (AKP), Zeynep Damla Gürel (CHP) yeterli oyu alamayarak milletvekili olamadı. MHP'nin adayı eski Başbakanlık Müsteşarı Füsun Koroğlu, ve barajı aşamayan DP'nin adayları Suna Vidinli (Samsun), Şebnem Kısaparmak (Kastamonu) ve Nevval Sevindi de (İstanbul 1. Bölge) Meclis'e giremedi.
İşte yeni Meclis'in kadın vekiller
iAdana: Nevin Gaye Erbatur (CHP), Fatoş Gürkan (AKP)
Ağrı: Fatma Kotan (AKP)
Aksaray: İlknur İnceöz (AKP)Ankara 1: Nesrin Baytok (CHP) Zeynep Dağı (AKP)Ankara 2: Aşkın Asan (AKPAydın: Özlem Çerçioğlu (CHP)
Balıkesir: Ayşe Akbaş (AKP)
Batman: Ayla Akat Ata (DTP)
Bursa: Canan Candemir Çelik (AKP)
Denizli: Selma Aliye Kavaf (AKP)
Diyarbakır: Aysel Tuğluk (DTP), Gültan Kışanak (DTP)
Erzurum: Fazilet Dağcı Çığlık (AKP)
Gaziantep: Fatma Şahin (AKP) Özlem Müftüoğlu (AKP)
Iğdır: Pervin Buldan (DTP)
İstanbul 1: Edibe Sözen (AKP), Mesude Nursuna Memecan (AKP), Özlem Piltanoğlu Türköne (AKP), Ayşe Jale Ağırbaş (CHP), Fatma Nur Serter (CHP)
İstanbul 2: Bihlun Tamaylıgil (CHP), Prof. Dr. Necla Arat (CHP) Nimet Çubukcu (AKP), Ayşenur Bahçekapılı (AKP), Canan Kalsın (AKP)
İstanbul 3: Birgen Keleş (CHP), Meral Akşener (MHP), Sebahat Tuncel(DTP- bölücü terör örgütü üyesi olma suçundan davası devam ediyor ve cezaevinde bulunuyor), Güldal Akşit (AKP), Halide İncekara (AKP), Alev Dedegil (AKP)
İzmir 1: Şükran Güldal Mumcu (CHP), Nükhet Hotar Göksel (AKP), Şenol Bal(MHP)
İzmir 2: Canan Arıtman (CHP)
Kocaeli: Azize Sibel Gönül (AKP)
Konya: Ayşe Türkmenoğlu (AKP)
Malatya: Öznur Çalık (AKP)
Mardin: Gönül Bekin Şahkulubey (AKP), Emine Ayna (DTP)
Samsun: Birnur Şahinoğlu (AKP)
Şanlıurfa: Çağla Aktemur Özyavuz (AKP),
Şırnak: Sevahir Bayındır (DTP)
Tokat: Dilek Yüksel (AKP)
Trabzon: Safiye Seymenoğlu (AKP)
Van: Fatma Kurtulan (DTP), Gülşen Orhan (AKP)
DAHA FAZLA HABER İÇİN http://www.haberyurt.com/ U ZİYARET EDİNİZ.

14 Mart 2008 Cuma

Vurgun-sürgün------Kelime oyunları--------


Kaçırdım kendimi!
Evet evet,kaçırdım!
Sürgün ettim kendimi...
Dünümü,bugünümü,yarınımı,kılpayı kurtardım...
Vurgundan kaçırdım yalnızlığımı..
Nasıl mı oluyor?
Vurgun yemek nasıl mı oluyor?
Bakın anlatayım...
Önce,yanlış bir eş buluyorsun!
Sonra,
Sana adeta vurgun,sana sırılsıklam tutkun görünür..
Kesinlikle aldanırsın,
Neden olmasın?
Gönlünün ilk baharındasın çünkü..
Aldanırsın salakça..
Hesapsızsın çünkü..
Nedir gerçek?
Herşey kesin mi olmalıdır?
Anlamazsın ki hainliği,düşmanlığı...
Adı sevda sanırsın,girdiğin cehennemin..
Daha önce anlatmamışlar sana ve yaşamamışsın..
Duyduğun her sözün vurgun olduğunu,
Söylediğin her sözün sürgün olduğunu,zihnin aşındığı zaman anlarsın..
Herşeye rağmen,içsel isyanlar yön verir yüklerine..
Sonra aniden karar verirsin,zaman seni yok etmeden..
Bilinçdışı korkuları yok edip,kendini de,gönderdiğini de de sürgüne mahkum edersin..
Kalan özgürdür,
Gidenden bana ne!!!!!

13 Mart 2008 Perşembe

Sosyal Güven(siz)lik Geliyor..

Bir arkadaşımdan mail geldi.Bu hepimizi ilgilendiren bir konu olduğu için,sizlerle paylaşmak istedim.

Lütfen okuyun.!


Sosyal Güven(siz)lik Geliyor! Dikkat!!!


Hergün bir sürü email gönderiyoruz.


Ama bizi çok yakından ilgilendiren konularda duyarsız kalıyoruz.


Lütfen bütün herkesi ilgilendiren bu e-maili gönderebildiğiniz kadar çok kişiye gönderiniz... Sonuçta bu hizmetlerden bizler ve çocuklarımız yararlanacağız!!!


Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalışırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz.





Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:





Ø Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)





Ø Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)





Ø Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)





Ø Yıpranma hakkı gasp edilecek Ø Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)





Ø Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)





Ø 'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)





Ø Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.





Ø Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)





Ø Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir aya düşürülecek.





Ø Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)





Ø Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)





Ø Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)





Ø Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87)





Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer politikalar uygulanmaya çalışılıyor.





Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar.


Fransa ve Yunanistan'da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışılıyor. Şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli farkındalık yok.


Biz de bu yasayı engelleyebiliriz.


Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler!


Muhakkak bu maili tüm tanıdıklarınıza iletin!!!

11 Mart 2008 Salı

Ruh halim..





















Şu sıralar,çok değişik,hatta direniş ruhuna sahibim.
Sokağın gecesini sevmeyen ben,camlarda sokağın başında görünecek kızımı beklerken, dua eder oldum...
Tuhafım...
Hele son zamanlarda,gökyüzünün batarken yarattığı kızıllık beni daha bir tedirgin etmeye başlıyor.Daha pazar günü ablam,"gökyüzünün güzelliğine bak "demişti.Ben de "bu beni korkutuyor abla,sanki depremi haber verir gibi"demiştim..
Ablam bana kızmıştı o gün..Ama ben aklıma düştüğü an, kötü düşüncelerimi yüksek söylemezsem sanki o düşünceyi daha şiddetli yaşayacakmışım gibi gelir..Bir kaç kez yaşadığım için böyle olayları,ablama"Ama bu elektiriği böyle atıyorum abla"Demiştim..
Dün akşam,depremi hissettiğimde birkaç gündür adlandıramadığım sıkıntıyı attım sanki,birden sakinleştim..
Telefon çaldığında,ablamla olan konuşmalarımızı unutmuştum bile..
"Alo" dediğimde karşı taraftan;
"Hunganga" diyen ablamın sesi...
"Yine hissettin" dedi..
Halbuki ailede altıncı hissi en az olan benim,bir de kızkardeşim Funda...
Annem ve ablam,inanılmaz hissederler gelecekle ilgili olayları..Özellikle rüyaları çok çıkar...Benim böyle şeylerim hiç olmadı..Sadece,çocuklarımın başına birşey geldiğinde (hastalık ya da kaza gibi)göğsüm sızlar.Hemen telefona sarılırım,saklamaya çalışırlar ama ortaya çıkarırım...
Galiba vücudumda bir" richer" noktam var..Yani tümüyle bilimsel bakmaya çalışıyorum bu olaylara..
Ben kendimi iyi bir gözlemci olarak nitelendiriyorum..
Bakın 1999 depreminden yarım saat önce başıma gelen bir olayı anlatayım size;
saat, gece 2,5.
Ben,sabaha kadar takı siparişlerini yaptığımdan, o saatler yatmak için çok erkendir bana göre..
Birden, Bıcır (ekim ayında ölen kuşumuz) kafeste çırpınmaya başladı.Kafese sığmıyor adeta...
-"ışık rahatsız mı etti kuşum" diyerek üstüne örtü örttüm..
Hala çırpınıyor..
-"Ne oluyor oğlum,deprem mi olacak "diyorum..ama bu gırgırına söylediğim birşey..Biliyorsunuz,o dönem depremin "d" sinden bile bahsedilmeyen bir dönemdi..
Ama ben; Erzincan,Burdur ve Adapazarı depremini yaşamış bir insan olarak ,tecrübelerden, hayvanların içgüdüsünün belli ettiğini belleğime kazımışım zamanında...
Ama burada tamamen muzip düşüncelerle hareket ettim ben..
Hatta kendi kendime dedim ki;
-"Şimdi inip tüm zilleri çalsam,bizim kuş zamansız ötüyor,dikkatli olun deprem olabilir" desem,ne düşünürler diye..
kesin;
-"Kadın kocasından yeni ayrıldı,tırlattı"diyecekler dedim,gülümseyerek..
Baktım susmuyor kuş,ışığı kapatıp gittim yattım...
İnanır mısınız,depremle uyandığımızda,rüya görüyorum zannettim..Zeynep odasından bağırıyor..
-"Anneeee,galiba yakına uçak düştüüüü..."
Ben hala anlam veremiyorum ve kıpırdayamıyorum,adım attırmıyor çünkü...
Birkaç saniye ara vermişti..hemen Fırat'ı sürükleyerek indirmeye çalıştım..Uyanmıyor..
Tekrar başlayınca yatağa onun yanına kıvrıldım..
Ne büyük bir hata..
Tüm cesetler,birbirine sarılmış vaziyette çıktı kalıntılardan hatırlıyorsanız...Halbuki yatağın yanına çekip öyle sarılmalıydım oğluma..Deprem durduğunda zaten sersemlemiştik..
Ve ben hala rüyadayım sanıyorum..
İnanamıyorum.!
Asıl bundan sonrasını okuyun lütfen..!
Dışarıya çıkarken ki kreasyonumu anlatıyorum;
Askılı gecelikle ayıp olur diye ,altıma pantalon,üstüme hırka,onun üstüne şal ve elime geçirdiğim battaniyeyi kaptığım gibi ,mutfağa koştum..Bir elim Fırat' a yapışmış sürüklüyorum çocuğumu,bir yandan Zeynebi programlayıp neler alması gerektiğini söylüyorum.Mutfakta ne bulduysam bir poşete tıkıştırıp,su aldım,anahtarıda alıp dışarı fırladık(deprem tecrübem var ya!)..Bu o kadar hızla yapıldı ki..Aşağı inip 15 dakika geçtikten sonra bir sinir tuttu,kahkahalarla gülmeye başladık..
Allahın sıcağında,kat kat giyinip kendimizi dışarı attık diye...
Tuhaf ,ama 15 dakika sonra bir üşüme geldi hepimize Battaniyeye sarılmamıza rağmen üşümenin önüne geçemedik...
Daha sonra arkadaşlarla konuştuğumuzda,keşke zilleri çalsaydın dediler...
Ve ogünden sonra ne zaman deprem olacak desem mutlaka oluyor..
Bakın bunun sırrını size de vereyim...
O günlerde bilim adamlarını çok iyi takip edip uyguladığım için söylüyorum:
1-Dışarıda eğer her türlü kuş yerde bir grup yaptığında ahenkli bir şekilde, adeta dans eder gibi hareketler yaparsa,bilin ki bir şeyler geliyor...Bu şiddetli bir fırtına da olabilir,deprem de..
2-Bulutlar;Eğer grinin çeşitli renkleri gökyüzünü saran bulutlara kat kat yerleşmişse ,en koyusu köşelere yığılmışsa ve hiç olmaması gereken zamanda güneş ışını aradan sızarsa şüphelenin..
3-Özellikle bu mevsimde ,inanılmaz sıcak oluyorsa ve güneş inanılmaz ısıtıyor ve gün batımında kızıllıklar oluyorsa,düşünün..
4-Dikkat edin,toplumsal kavgalar oluşur böyle zamanlarda,katliamlar ve en ufak bir tartışmanın bile cinayet işleyecek boyutlara gelmesinin sebebi olarak,gaz sızması olarak düşünürüm hep...Sanki garip bir enerji oluşur böyle zamanlarda...Bu benim gözlemim..
5-Dışarıda köpekler çok bağırır ve kediler sürekli kavga ederler...
(Ablamın kedisini bir süreliğine bize aldık..Çok sakin bir kedidir..Dün komşum bendeydi,kedi uyuyordu,birden fırladı ve koltukların tepesinde koşmaya başladı.Hem miyavlıyor hem de koşuyor..Ben mahçup durumda;"Saadet hanım bu kedi sana cilve yapıp hoşgeldin diyor herhalde" dedim ve odaya kapattım..Deprem aklıma gelmedi halbuki bir gün öncesinde ablama deprem demişim..15 dakika sonra sallandık)
6-Çok fazla uçak kazası ve gemi,tren kazaları olduğunda da dikkat edin o seneler,deprem seneleridir...
Bu hizmetimi unutmayın! :-))
ve yabana atmayın lütfen..
Ve beni sadece iyi bir gözlemci olarak görün...
Asla altıncı hissi kuvvetli biri olarak görmeyin..
Siz de gözlemleyin ve takip edin göreceksiniz ki çok haklıyım..
Belki böyle tecrübeleri olan arkadaşlarımız vardır..
Paylaşır mısınız??

8 Mart 2008 Cumartesi

Aile olmayı öğreniyoruz..!!!!!!!!!!!!!!!! :-))

Duymadınız mı?



Sevgili "cariyeler"!

Üçer çocuk doğurmaya hazır olun.

Size ne yapmanız gerektiği söyleniyor..

İşyerlerindeki,kreş odaları kaldırılıyor.Oysa 100-150 kişinin çalıştığı yerde,1 yaşından küçük çocuklar için, emzirme odalarının olması gerekiyor..150 den fazla kadın işçinin çalıştığı yerde 0-6 yaş çocuklar için kreş bulunması şarttır.

2003-2007 yılları arasında kadın istihdamı 0,8 azalmış.

Kadınlar yavaş yavaş evlere çekilmeye zorlanıyor farkındaysanız..
Oturun,en az 3 çocuk doğurun ve hayatınız onlara bakmakla geçsin deniliyor..
Neyinize gerek,okumak,çalışmak...!
Hem edebinizle oturacaksınız !
Öyle "dilber dudağı","vezir parmağı","hanım göbeği" gibi ,tahrik edici tatlılar yapmayacaksınız..
Ayıptır,Ayıp!

"Erdoğan’ın "Kadınlar en az üç çocuk doğursun" sözlerine, muhalefet partilerinin "Sevgili hanım kardeşlerim, bir Başbakan olarak konuşmuyorum, bir dertli kardeşiniz olarak konuşuyorum. Bu tuzağa asla gelmeyiniz" diiyen Erdoğan, Türkiye olarak genç nüfusu korumak zorunda olduklarını söyledi. Erdoğan, "Bunlar ne yapmak istiyor? Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar, yaptıkları şey bu. Eğer nüfusunuzun azalmasını istemiyorsanız, bir ailenin 3 tane çocuğu olmalı. Takdir sizindir, o ayrı bir mesele. Bunu yaşadım inanarak söylüyorum. Çocuk berekettir. Onu da bilmemiz lazım" diye konuştu. Kendisinin 4 tane çocuğunun olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu durumdan memnun olduğunu keşke daha fazla çocuğunun olmasını istediğini kaydetti. Erdoğan, "Şu anda nüfusumuz genç. Ama böyle giderse 2030'da yaşlanıyor, bu bizim için tehlikelidir. Bu tehlikeyi yaşamak istemiyoruz. Bunu iyi dengelemek zorundayız" dedi."

kadın milletvekillerinden tepki geldi:

Canan Arıtman (CHP): Kadınlara doğurun demesi, kadına bakış açısını ve kadına verdiği rolü göstermektedir. Siz ’marş marş eve gidin çocuk doğurun, erkeğinize itaat eden’ demek istemiştir.

Nesrin Baytok (CHP): Müjde bir Erbakanımız daha oldu. Başbakan giderek Erbakanlaşıyor. Başbakan önce şu soruya cevap versin; bu çocuklara anne babaları nasıl aş, iş verecek, nasıl gelecek sağlayacak.

Nevin G. Erbatur (CHP): Bu sözün Başbakan tarafından söylenmesi büyük bir talihsizlik. Bu konudaki karar ailelere bırakılmalı.

Nur Serter (CHP): AKP ve AKP yandaşı görüşlerin kadına bakışı bu. Çok çocuk sahibi olan kadın eve hapsolur olur. AKP de hem kadını eve hapsetmek istiyor hem de nüfus artışını teşvik ediyor.

Necla Arat (CHP): Bu, "kutsal anneler" mantığının ürünüdür. İnsanlar çocuğuna, kocasına iş istiyor, aş istiyor. Ne kadar maskelemeye çalışırlarsa çalışsınlar zihniyetleri bir yerde patlak veriyor.

Şenol Bal (MHP) 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde söylenecek çok şey varken böyle bir sözü söylemek yanlış. Başbakan önce istihdam meselesini nasıl çözecek bunları konuşsun.

Yakında kanunlaşırsa şaşırmayın!

Ah!

Keşke,

Geçimimi kazanmak için,çalışmak zorunda olmasaydım,kanser nedeniyle rahmim alınmasaydı,kocamı boşamasaydım,yaşım 49 olmasaydı,sevgili başbakanımızı kırar mıydım ben...3 değil,333 diyerek yukarıdakiler gibi resim bile çektirirdim.. :-))



Haydi gençler!

Umudu sizsiniz...

Nasıl olsa kömür yardımı yapılıyor,bir iki lokma da verilir elinize..Kırın....zı oturun!

Neymiş okumak,çalışmak..

Size verilmiş yumurtalar var..Üretin! :-))



Şimdi mutluyken dua edin!



Acaba,1981 doğumlulardan bir "Mustafa Kemal" mi beklesek?Bir çağ geriye gidiyoruz ya! :)

Yeni kıyafet ,harf devrimleri gibi yenilikler için.......



Bu ilerici toplum,bir avuç diktatör tarafından yönetiliyor.

Gelecek bir yaşama inancınız kaldı mı?



Bir kitapta şöyle bir paragraf vardı:

"Kimlik,kişinin toplum tarafından tanımlanan rolleri ne oranda benimsediğini ifade eden bir kavramdır.Kişilik ise diğer insanlarla aişkilerde gözlenen,kişinin kendine özgü ve süreklilik gösteren davranış örüntülerini ifade eder.Kendilik ise kişinin kendisi ile hissettiği her şeyi ifade eden kavramdır."



Ben ışığımı ve kimliğimi kaybetmem!

Herkes kendine sahip çıksın...





Güler misin,ağlar mısın?



6 Mart 2008 Perşembe

Acele karar verme..!

Bu hikayeyi okuduğumda,şöyle bir düşündüm.
Aslında birçok konuda çok önyargılıyız.Ve çok acele kararlar veriyoruz.
Bu hikaye,biraz oturup düşünmemi sağladı.
Okuyun lütfen....

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
-"Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
-"Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...
İhtiyar:
- "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.
-"Babalık" demişler,
-"Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."
-"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa açıkçn ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden
-"Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
-"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar
-"Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler...
-"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..".
-"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
-"Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."