31 Aralık 2009 Perşembe
2010 ........
24 Aralık 2009 Perşembe
21 Aralık 2009 Pazartesi
Domuz gribi....
-"Anne,ben bugün okula gitmesem."
-"Niye,haşmetmeap?"
-"Ya ben ciddiyim,ateşim var ve çok halsizim."
-"Eeeee,ne yapacağız yani?.Kahvaltını yap ve ateş düşürücü al.Okul saatine kadar iyi olursun."
-"Sanmıyorum anne,sanırım kötüleşiyorum."
-"O zaman,git rapor al,hem de muayene olmuş olursun."
-"Offff,nasıl gideceğim ya!"
-"........."
-"İyi tamam ,giderim."
Bir saat sonra,bir telefon daha;
-"Anne,iki günlük rapor aldım.Hem matematik çalışırım."
-"Sen?.Allah,Allah.Hadi bakalım.Dikkatli ol."
Bir saat sonra;
-"Anne,benim midem bulanıyor.Ve ishal oldum.Ateşim de çıkıyor.Ne yapayım?"
-"Önce telaş etmeyi bırak.Yemek yedin mi?"
-"Evet."
-"Hemen ilaç al ve bol suyla iç.10 dakika sonra bir kase yoğurt ye ve buz torbasını beze sarıp başına koy."
-"Tamam annem.Seni çok seviyorum."
-"Seviyorsan dediklerimi yap.Ben de seni."
15 dakika sonra;
-"Anne,internetten baktım,bu belirtiler domuz gribinin belirtileri.Galiba ben domuz gribiyim".
-"Oğlum hele bir eve geleyim de öyle karar verelim olur mu?"
-"Ooooo,akşamı mı bekleyeceğiz?"
-"Hay Allah! Şu özel hastanelerimden birine telefon açayım da,sana bir ambulans göndersinler OĞLUM !"
-"Dalga geçme anne yaaa!"
-"Ne bekliyorsun ya.Hemen çıkıp gelmemi mi?" "Ne diyeceğim? Benim oğlum kendi kendine domuz gribi teşhisi koymuş,izin istiyorum mu diyeceğim?"
-"İyi peki öleyim o zaman!"
Telefonu yüzüme kapattı!
yarım saat sonra;
-"Anne gerçekten çok kötüyüm."
-" O zaman bir taksi çağır ve acile git muayene ol.""İlle de benim gelmem mi gerekiyor?
-"Hiç ciddiye almıyorsun beni."
Tekrar telefonu yüzüme kapattı.
bunun gibi beş telefon daha geldi beyzademden.En son gelen telefondaki ses artık komadaki sesti.
-"Anne,ne zaman geleceksin.Ben yataktan çıkamıyorum.Ateşim çok fazla ve midem bulanıyor."
-"Tamam tamam,yarım saat sonra evdeyim.Servisteyim şu an."
Gerçekten kötü galiba demeye başladım.İşi ciddiye almıyorum ama,ya hastaysa diye kuruntu yapmaya başladım.
Gittim ki,yatakta inliyor.Koştum ateşine baktım,pek fazla değil.
Hemen internetten Uzman tv yi açtım ve sesli açıklamaları birlikte dinledik.Yatakta hareket başladı biraz.Buzu koymamış başına.
Mutfağa gittim ve kahvaltı hazırlamaya üşenmiş ki,yemek yememiş.Hap içmemiş.
Sinirle yanına gidince,acınası bir koma haliyle inleyerek;
-"Halim yok ki anne,kalkamadım."
Sinir içinde gidip tepsiye yemek hazırlayıp getirdim yatağına.
Yedikten sonra sesi düzelmeye başladı.meyve suyu sıkıp verdim.Ve ateş düşürücü ve ağrı kesiciyi verdikten sonra,banyo yapmasını söyledim.Banyodan sonra birden iyileşti.
Gelip sarılmalar ve;
-" Annemmm,iyi ki varsın."
-"Yaaa,iyi ki varım.Gelmeseydim ölüyordun değilmi köfte!"
-"Şu an nasıl iyiyim anlatamam annem.nasılda gelip herşeyi düzelttin hemen.Sihirbaz annem benim."
O sırık haliyle kucağıma sarılıp,şevkat beklemesi yok mu,döveyim mi seveyim mi bilemedim.
Bizim domuz gribimiz bir günlükmüş!
:-))
Aman öyle olsun,uzak dursun....
17 Aralık 2009 Perşembe
Ek-iş.....
Ve tesadüfen ,sağdaki linklerinden,ek iş yazılı bir ilana tıkladım.
İlginç geldi ve "dikkatle sonuna kadar izleyin lütfen "dedikleri videoyu izledim ve önkayıt yaptım(bu iş başvurusu oldu benim için).
Sonrasında unuttum.
üç gün sonra gönderdikleri bir maille ,hatırlayıp ilgilenmemi sağladılar.
Daha önce bu tip işleri yaptığım için ilgimi çekmişti.Ama çok yorulmuştum o zamanlar.Kapı kapı dolaşırdım ve ciddi performans sergilerdim.Yorulunca ve hastalanınca ara verirdim.Ve az kazanç geçerdi elime.Pek ciddiye almadan müracat ettim anlayacağınız...
Ama anladım ki,bilgisayar başında geçirdiğimiz onca zamanın bir saatini ayırınca hızlı bir gelişmeyle paraya dönecek.Ayaklarımla değil,parmaklarımla dolaşacağım,belki de dünyanın her yerini.
Dün,saat 16.15 gibi ücretimi bankaya ödeyip kesin kaydımı yaptırdım(boşa giderse de,kaybettiğini düşün TüTü dedim kendime).Akşam eve gittiğimde,bir firma yetkilisi beni aradı ve çalışma planınından ufak tüyolar verdi.
Bende hemen facebook ta yayınladım ilan linkimi....
Sabah kalktığımda maillerimde hem başvuruları gördüm,hem de soru soranları.Üstelik bir çoğunu da tanımıyorum.Yatırdığım parayı ikiye katladım anlayacağınız.İnanamadım!
Dün bir bugün iki....
Haydi hayırlısı!
Cazip gelen ne miydi?
Ürün anlatmadan,
Ürün satmadan,
İkili diyaloğa girmeden,
Çevreye ihtiyaç olmadan,
(bayağı iyi reklam verdim değil mi? :-)) )
Neden olmasın?
Sadece internetten yapacağım bir kaç duyuru ile hiç tanımadığım,belki de dünyanın bir başka ucunda oluşabilecek ekipler sayesinde ek para kazanabilmek.
Artık 50 yaşındayım.Biraz rahat etmek istiyorum.32 yıldır çalışıyorum.Dualarım,gücümün yok olmamasından yanadır hep.Bu şekilde kim çalışmaz ki?Bir de bunu deneyeceğim.
Az ya da çok(firma yetkilisi çok kazanabileceğinizi göreceksiniz diyor,ama ben hep temkinliyimdir.Hayal kuracak yaşta değilim ,ama çalışmayı çok sevdiğim için kendime güveniyorum.),bütçeme katkı için attığım bir adım bu...
Her şeyde olduğu gibi,ne kadar zaman ayırırsam o kadar başarılı olabileceğimin de farkındayım.
Nasılsa bilgisayarın başına o veya bu sebeple oturuyoruz.Belki bu kez kazanca dönüşür.
Hem ,sizinle bu düşüncelerimi paylaşıyorum,hem de ilan vermiş oluyorum böylece...
İlginizi çekiyorsa,Videoyu bir izleyin .
Asagidaki Link
http://ortakheyecan.com/ortakgelir/scripts/signup.php?pid=442130
Sorularınız olursa mail adresim:
ermantulay-zf4@hotmail.com
Bol kazançlar....
(Beni gidi beniii,kaptırdım kendimiii)
16 Aralık 2009 Çarşamba
14 Aralık 2009 Pazartesi
Ailem......
Kaç yaşındaydım?
Sanırım lise dönemlerimdi.Ablam daha üniversiteye gitmemiş olacak ki,birlikte fotoğraf çekilmişiz.Aslında çok net fotoğraflar bunlar,cep telefonuyla çekince silik çıktılar.
Canım annem,terzi olduğu için hepimizi o giydirirdi.Burda dergilerinden beğendiğimiz her modeli dikerdi.Canım babam da bizi her hafta sonu Askeri gazinıya götürürdü.Bu fotoğrafı da Burdur Askeri gazinoda bir hafta sonu anısı olarak çektirmiştik.Sağda ablam,her zamanki sıcaklığı ile gülümsemiş,ben solda,lakabıma uygun(buzdolabı) şekilde somurtmuşum,kızkardeşim ise annemle babamın arsına çitlenbik oturmuş.
Yıllar ne çabuk geçiyor.Kızkardeşim liseyi bitirdiği yıldı sanırım.Benim kızım onun yerini alıyor bu fotoğrafta.Babam,ben ve kızım,annem ve kızkardeşim.
Bu fotoğraf tam bir anı.
Annem ve babam...
Bu fotoğraflardan o kadar çok var ki,hangi birini yayınlayayım.
Bir babanın üç kızı varsa,vay haline.Eşi ve üç kızına kavalyelik yapınca her biriyle dans etmek zorunda kalırdı.
Ama onu gibi dans eden başka bir baba olduğunu sanmıyorum.Dansı çok sevdiğim için ve sadece babamla dans ettiğim için olsa gerek,aynı ilgiyi ve tarzı evlendikten sonra eşimden de beklemiştim...
Çok beklersin TüTü hanım.Herkes baban gibi aydın mı?
Dans da neymiş,tiyatro ve sinema da neymiş?Gece hayatını seven KADIN sen de!!!!!!
Aslında çok neşeli bir insanım.Sadece iyice tanıyana kadar yüzüm pek gülmez ilk tanıştığımda. Çocukluğumdan beri böyleyim ben.
Aileyi gülmekten yerlere yatırırdım.Ama belli ki biri beni çok güldürmüş.
Eminim kızkardeşimdir.. Hala her cümlesinde beni gülümseten esprileri çok fazladır...Zaten en kötü olaylar karşısında bile gülmeyi ve gülümsemeyi bilenlerdeniz...
Bir kaç sene önce,babamın ameliyatından sonra oğlumla beraber çektirdiğimiz bir fotoğraf bu...
Değişimi görüyorsunuz değil mi?
Özellikle hacmimden bahsediyorum.... :-))
Bugünlerde oluşan olaylar nedeniyle eminim bir çoğunuz geçmişe özlem duyuyorsunuzdur...
10 Aralık 2009 Perşembe
Benimle TURKCHE KONUŞMA !!!!!
Keyfin adı; Çay ve simit (Fotoğrafın dili-19. çalışma)
Gerçekten de bizler sıradan insanlarız.Sıradan ve mütevazı bir yaşam içindeyiz .Herşeyin en pratiğini,en basitini düşünürüz hep.
Sahilde dolaşmanın verdiği keyif bambaşkadır.Hele çay bahçesinde otururken çekirdek çıtlatmanın keyfini çayla tamamlarız ya,böyle bir zamanda"Ah bir de bir çıtır çıtır simit olsa da yesek"demeyenimiz var mıdır acaba?
Ama sokak simidi olmalı, ondaki lezzet hiç bir yiyecekte bulunmayan bir sihir gibi adeta... Hele açsanız,ondan alınan tad,en lüks lokantadaki yemeğin yerini rahatlıkla alabilecek bir tada sahip olur...
Ne zengin dinler bu tad,ne fakir....Herkese aynı lezzeti tattırır bu susamlı lokmalar....
Bir bardak çayla başlayan keyif,simidin her ısırığında sevgi ve şükran karışımı mutluluk duygusu yaşatıyorsa keyiftir...
Ne demiş şair;
Basit yaşayacaksın basit!
....................................................................
Bu yazıyı,Öykü atölyesinin fotoğrafın dili(19. çalışma) için kaleme aldım...
7 Aralık 2009 Pazartesi
Yarın saat 20.30 daki konseri kaçırmayın derim...
Bizim için daha da anlamlı...
Derneğimizin burs verdiği öğrencinin de içinde olması ayrı bir gurur veriyor...
Klasik müzik “İstanbul Klarnet Korosu“ ile ilginç bir ziyafete dönüşüyor
Genç klarnet sanatçılarından oluşan İstanbul Klarnet Korosu, 40 kişilik dinamik kadrosu ve eşsiz repertuarıyla, şef Burak Tüzün yönetiminde bir kez daha müzikseverlerin karşısına çıkıyor! Türkiye’nin ilk klarnet korosu 8 Aralık 2009, Salı günü saat 20:30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) gerçekleştireceği “The Great Clarinet Circus” konserinde göz kamaştırıcı bir performans sergileyecek.Ekim ayında gerçekleştirdikleri iki başarılı konserin ardından, yeniden müzikseverlerle buluşacak olan İstanbul Klarnet Korosu; “The Great Clarinet Circus” konserinde özenle seçilen repertuarını dinleyicilerle paylaşacak.Koro şefliğini Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası, Devlet Konservatuarı Oda Orkestrası ve Devlet Konservatuarı Gençlik Senfoni Orkestraları’nın şefliğini ve genel müzik direktörlüğünü sürdüren Burak Tüzün’ün üstlendiği konserde genç klarnet sanatçıları, repertuarlarından diyaloglara ve sahne akışına kadar, izleyiciye coşku dolu anlar yaşatacak. İstanbul Klarnet Korosu’nun temalı ve düzenli etkinliklerinin üçüncüsü olan “The Great Clarinet Circus”ta; koronun kurucusu Gürhan Eteke’nin yanı sıra, Barış Yalçınkaya, Çağdaş Engin, Özlem Kolat, Öykü Karadağ, Oya Karabey, Güneş Bulak, Ozan Tura, Sercan Büyükedes, Murat Selçuk, Burak Gürcan ve Ufuk Atar solist olarak sahne alacak. İstanbul Klarnet Korosu; İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda sanatçı öğretim görevlisi olarak klarnet, oda müziği ve orkestra repertuarı dersleri vermekte olan klarnet sanatçısı Gürhan Eteke tarafından 2009 yılının Ocak ayında kuruldu. Filarmonia İstanbul ve Akbank Oda Orkestrası’nda klarnet grup şefi olarak görev yapan Eteke’nin, sanat yönetmenliğini de üstlendiği İstanbul Klarnet Korosu; özenle hazırlanan rengârenk konser programı ve genç ekibin sergilediği keyifli sahne performansıyla müzikseverlerden büyük beğeni topluyor.Klasik müzik kültürünün ülkemizde yaygınlaştırılması ve ulusal bir klarnet ekolünün oluşturulması amacıyla, Gürhan Eteke’nin kurduğu Klarnet Derneği tarafından desteklenen İstanbul Klarnet Korosu’nun, 8 Aralık 2009, Salı günü saat 20:30’da CKM’de gerçekleşecek konserinin biletleri, Biletix’ten temin edilebilir
Caddebostan Kültür Merkezi Adres: Bağdat caddesi Haldun Taner sok. No:11Telefon: 0216 467 36 00Web: http://www.ckm.gen.tr/
6 Aralık 2009 Pazar
Gazoz beyle maceralar bitmez....
3 Aralık 2009 Perşembe
Hediye (Öykü atölyesi-kelime oyunları)
Hediye ,hayatımda gerçekten çok önemli bir yer tutar.Ama zamanla ,bu duygumun dozunun ne kadar fazla olduğunu anladım.
Önce kızım,benden aldığı bu duyguyla çok fazla coştuğunu zamanla belli etti..Herkesin doğum gününü adeta hafızasına kopyaladı.O kadar abattı ki,artık tanıdıkların akrabalarına dahi hediye almaya kalkışıyordu.
-"O kim?" diye sorunca,filancanın amcasının kızı....Ya da arkadaşının,anne babası olabiliyordu.
İnanılmaz değil mi? Bunları duymaya başlayınca, ne kadar hata ettiğimi anladım.Yavaş yavaş,bizi sadece tanıdıklarımızın ilgilendirdiğini,ayrıca herkese hediye alınmasının şart olmadığını,bir telefonla hatırlamanın bile en güzel hediye olduğunu kanıksamasına çalıştım.
Şimdi o günleri hatırladıkça çok gülüyoruz.
Ama anne ve babanın davranışlarının, çocuk gelişiminde ne kadar etkin olduğunu da anlamış oldum bendeniz.
Hediye konusuyla ilgili o kadar çok şey yazabilirim ki....Ama özellikle bir tanesini daha önce yazmıştım.Belki hatırlarsınız.
Bu yazı ,bence bu konuya uygun diye düşünüyorum....Herkese nasip olmaz çünkü.. :-))
Buyrun;
Bakmayın bir önceki yazımda anlattığım gibi olmadı elbette....Hatta çok zevk alarak ilgilendim bahçemle.Hatta sümüklü böcekleri toplarken bile,onlardan özür dileyerek poşete koyuyordum,canlarını yakmamak için ...
Bahçemin keyfini doyasıya yaşadım bu sene.Sadece bir ara her sabah kapıda ve bahçenin muhtelif yerlerinde fare ölülerine rastlamaya başladım.Geçen sene giriş kapısının önünde her sabah bir fare ölüsüyle karşılaşırdım.Apartman yaşamından sonra bahçeli eve geçen biri için tiksindirici ve olağanüstü ürkütücü gelen bir durum.Hele her sabah kapıyı açıyorsunuz ve "SÜRPRİİİZZ!".Bir fare ölüsü? süpürgeyle bile alamıyorum.Allahım! Ne yapacağım derken bu fareleri kimin kapıma koyduğunu gördüm!
Bu yanda sereserpe yatmış olan Gazoz bey!
Öğrendim ki,kediler sahiplerine hediye getirirmiş.Kendisini beslediği için onlara minnetlerini sunarlarmış..
YAAA!
Hanginiz bu güne kadar böyle hediye aldınız söyleyin bakalım.Üstelik,sanki yoluma gül yaprakları döküyormuş hissi veren bahçede dolaştığım yol üzerinde,abartmıyorum,günde en az iki fare ölüsü ile karşılaşmanın ne büyük haz verdiğini anlatamam size...Bir de Gazoz bey,aşkını ilan edercesine ayaklarıma sürünerek beni o tarafa doğru götürüyor,sanki paket içinde tek taş yüzük hediye ediyormuşçasına...
Ne büyük bir AŞK Allahım...
Ne kadar şanslıyım değil mi?
Kedilerle saklambaç oynayan,onlar tarafından fare hediyesi alan,sümüklü böceklerden özür dileyen bir insan hakkında ne düşünürsünüz?
2 Aralık 2009 Çarşamba
Biraz eğlenceli felsefe yapmaya ne dersiniz ?
ASLAN DOĞURMAK
1 Aralık 2009 Salı
Hacı bektaşı veli ,süper Tevazu.....
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-i Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve ona, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.
O da şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.
Böylesi tevazu ve incelikle, birbirlerini yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen insanlar olmamız dileğiyle
27 Kasım 2009 Cuma
25 Kasım 2009 Çarşamba
Öğretmen,öğretmen,öğretmennnn....
Dün telefon elimde,neredeyse 15 kişiyi arayarak kutladım bu güzel günlerini...
Teyzem,ablam,kardeşim,kuzenlerim,arkadaşlarım derken sayı gittikçe artmaya başladı.
Başka kim var diye düşünürken,kızımı unuttuğumu biliyor muydunuz?
En yeni öğretmenimiz kızım.
Ailemiz bir öğretmen ailesi...Sadece ben bu kuralı bozmuşum...
Keşke öğretmenlik mesleğini seçseydim...Her mesleğe saygım sonsuz,ama severek yapılan her iş,en iyi iştir diye düşünürüm her zaman.Ben sayısal olan her meslekten uzak durmaya çalışsam da,geçici olarak girdiğim muhasebe işinden emekliye ayrılmış olmam da kaderin bir cilvesi olsa gerek.Kader öylesine l tuzaklarla dolu ki,şu an bile girdiğim işte,muhasebe sorumlusuyum...Geriye dönüşüm olmayacağına göre,güzel tuzak diyelim buna... :-))
Sevgili öğretmenlerim,dün fırsatını bulup kutlayamadım sizleri...
Aydınlattığınız ve yetiştirdiğiniz her öğrenci sayısı kadar ömrünüze ömür katılsın...
SAĞOLUN,VAROLUN...
18 Kasım 2009 Çarşamba
Asortik,MİM'ledi....
MİM:
Bloğuna neden bu ismi verdin?
Blog açmama sebep olan kişi,peçetedir.
Tükkanda çalışırken,onun bilgisayar bilgisinden çok yararlandım.Yakasını silkecek kadar bıktı benden...Herşeyi merak edip,her bilgisinden etkilenmeye başlayınca,çareyi bana blog açmakta buldu."Lanet olsun,al sana blog.Herşeyden etkilenip,konuşuyorsun.Bari sus da buraya yaz."der gibiydi...Bloğa isim aramaya başladım.Bir kaç gün de öyle başını yedim onun."Etki alanı"nı duyar duymaz,"TAMAM BU !" dedi ve böylece Etki Alanı olarak kaldı.TüTü ismini de peçete sayesinde aldım.
İyi mi yaptı,kötü mü bilemem.Ama benden kurtulduğunu sanmasın!
Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
Hayır,böyle bir seçeneğim zaman açısından olamaz zaten.Fırsat bulduğum zamanlarda hemen oturuyorum bilgisayarın başına....Ama konuyla ilgili bir foto mutlaka konulmalı diye düşünürüm hep...
En son satın aldığın garip şey nedir?
Bir bot!
Ama garip olan,erkek reyonundan almış olmam.Modeli sağlam ve feminen bir göründüğü için aldım.Ama bilek kısmı çok geniş kaldı ve bileklerimi yara yaptı ,üstelik satıcı bir numara büyük olanı vermiş ve ben bakmadan giydiğim için hüsrana uğradım.Hemen çıkardım.Giyilmiş olmasına rağmen ,yarın değiştirmeye götürüyorum .
Şeker gibi olduğun anlar?
Bir kediye dokunduğum anlar....En sinirli olduğum an,bir kedi ayaklarıma sürünüyorsa olay bitmistir....
Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler?
"Dul musun? Neden boşandın?" diye sormayın artık!
Ayrıca,boşanan insan dul olmaz,özgür anne olur.Eşi ölene dul derler....Neden boşandığıma gelince....
Bende saklı kalsın olur mu?
Aynaya bakınca gördüğün?
Şişman bir kadın!
Kendini okutan blog dediğin?
Kendi çektiği fotoğrafların altında kendi düşüncelerini yazan,hayattan kesitleri kendince anlatan,belgesel gibi olan tüm blogları okuyabilirim...
Kendi eserlerini sergileyenler de dahil...
Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
Her yer olabilir.Ama özellikle,herhangi bir yerde tesadüfen bir konuşma arasında,bloglardan bahsederken,en çok takip ettiğim bloglardan biri olduğunu öğrenmek,ne hoş bir sürpriz olur düşünsenize...
Peki ben kimleri mimliyorum?
İlk aklıma gelenler...
Yaşamın kıyısında
Heyemola
Neşeli yemekler
Sufi-saja
17 Kasım 2009 Salı
Beni gidi beniiii.....
16 Kasım 2009 Pazartesi
Mükemmel kadın olmayın!
> “Mükemmel kadın” denildiğinde aklınıza ne gelir? Toplumun ve yaşamın üstüne yapıştırdığı tüm sıfatları eksiksiz yerine getiren kadın!
> İyi bir eş, anne, dişi, seksi, ev hanımı, iş kadını, dost, evlat, sevgili ve daha birçok şey olan mükemmel kadın, neden mutsuz olur? Çünkü bu kadınlar başkaları için yaşarlar!
> Bir ilişkide kadın, eşinin hayatını gereğinden fazla kolaylaştırdığında, iyi bir iş yapmış olmaz. Her sorunu çözebilen, sorumlulukları üstünde taşıyan, düzeni koruyan ve bunun için insanüstü çaba gösteren kadın, karşısındaki erkeğin genetiğini bozar.
> > İnsan doğası almaya, tüketmeye eğilimlidir ve rahata çabuk alışır. Mükemmel kadın, her konuda başarılı olduğundan, karşısındakine yapacak bir şey bırakmaz. Armut piş, ağzıma düş! İlişkiler, paylaşım olmadan büyümez. Kadın ve erkeğin gelişimi, yaşamın getirdiği sorumluluklar, dersler ve çaba ile doğru orantılıdır. Çocuğunun okul ödevlerini kendisi yapan bir anne, evladının öğrenmesini ve yeteneklerini geliştirmesini engellediğinin farkında değildir. Aynı durum ilişkilerde de geçerlidir. Eşinin işlerini üstlenen, yapması gerekenleri onun yerine yapan, beceremediklerini bir şekilde halleden mükemmel kadın, mutsuz olmaya mahkumdur.
> > İşin garip tarafı, bu yapıdaki kadınların ilişkileri genellikle hayal kırıklığı ile biter. En çok aldatılan, terk edilen kadınlar, kusursuz kadınlardır. Neden aldatıldıklarını anlayamazlar. Üstelik, eşlerinin seçtikleri kadınlar, kendilerinden çok daha vasıfsız olanlardır. “Benim neyim eksikti?” Bu cümlenin cevabı havada kalacaktır, hatta şok etkisi bile yaratabilir ama eksik olan kusurdur.
> > İlişkiler paylaşım üzerine kuruludur. Mükemmel kadın, eşinin yapacaklarını üstüne aldığında, zaferlerini de elinden almış olur. Çaba göstermek, uğraşmak için ortada sebep bırakmaz. Heyecanı, hevesi kalmayan bir eş, doğal olarak gidip, kendini göstereceği, yaratacağı başka ortamlar arar.
> > Çevrenizdeki insanları bir düşünün. İçlerinde, mükemmel olduğuna inandığınız ama hala neden evlenemediğini ya da mutsuz bir ilişkisi olduğunu anlayamadığınız kişiler yok mu? Dışarıdan bakıp, dört dörtlük kadın dediklerinizle birlikte yaşadığınızı hayal edin. Hazır bir hayat. İlk başlarda çok keyifli gelse de, zaman içinde son derece sıkıcı, tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır. İnsani egonuz zarar görür.
> > Mükemmellik, kendinden vazgeçmek demektir. Sürekli başkaları için yaşamak, onların ihtiyaçlarını gidermek, onların sevdiklerini seçmek ve hazırlamak, hep başkalarını düşünmek, mükemmel kadını kişiliksiz kılar. Kendi hayatından vazgeçmek, saçının her telini süpürge etmek, gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek, karşı taraftan alkış ve takdir almaz. Düzenli olarak bunlar yapıldığı için, görevmiş gibi algılanır ve kıymet bilinmez.
> > Kusursuz ve mükemmel olmak, sadece zarar verir. Eşini, çocuğunu, kendini hatta dostlarını bile zor bir psikolojik sürece sokar. İlişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyif verir.
> > Mükemmel kadın mutlu olamaz. Başkalarının hayatını düzenlerken, kendine ait bir yaşamı unutur.
> > İnsan dediğin kusurlu olur. Hataları, yanlışları ile var olur. Mükemmellik, insana ait değildir.
> > Kusursuz veya mükemmel kadın olmayın. Bu sizi ancak, ruhsal köle ve yaşam hizmetçisi yapar.