28 Ekim 2011 Cuma

88.Yılında Cumhuriyetimiz kutlanmasa da bizimle!


-"Haydi kızım geç kalacaksın, kalk kahvaltını yap ."

Normalde okula gitmemek için her türlü bahane uyduran ben,hızla kalkıp hazırlanırdım.Tir tir titreyerek,heyecan içinde okula giderdim.Çünkü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları olurdu.Ve ben her kutlamada şiir ya da yazı okumakla görevlendirilirdim.Duvar gazetelerini hazırlama görevi de bana verilirdi,çünkü ilk aday ben olurdum.
Hazırladığım d
uvar gazeteleri uzun süre konuşuluyordu.Çok araştırma yapıp,hiç okunmamış ,ya da dikkati çekmemiş yazıları bulurdum.Kütüphanelerimiz vardı o zamanlar,bayılırdım oradan kitap almaya ve araştırma yapmaya...
Her sene Milli bayramlarda yayınlanan Atatürk fotoğraflarını ve gazete yazılarını saklamaya bayılırdım.Hala elimde o günlere ait gazeteler var.Okul zamanı benim işime yarardı bu arşiv,daha sonra çocuklarıma yaradı.Elimde kalan fotoğrafları da torunlarıma saklıyorum.Netten yayınlanan fotoğraflar gibi değil onlar,mürekkep kokuyor,gazete kokuyor.

O zamanlar Akşamları fener alayı yapılırdı,binlerce insan o gösteriyle yürüyüş yapıp,marşlar söyleyerek tek yürek olurduk.Bu bir minnetti,bizi yücelten ve bir birey olup kendi ülkemizde,topraklarımızda özgürce yaşamamızı ve kendi dilimizle konuşup dünyaya meydan okuma fırsatı yaratan bir insana teşekkür etme fırsatıdır bu bayram.Kim ölürse ölsün,nasıl felaket yaşanırsa yaşansın ,iptal edilmeyen gösteriler bu sene yapılmıyor.

Cumhuriyetten korkanların,fırsat olarak gördükleri Van depreminin arkasına sığınmaları düşündürücü...
Ne Terör saldırıları,ne depremler Cumhuriyete engel olamayacağına göre bu nasıl bir olaydır?Cumhur başkanımız çok üzgün,hep bu konuyu vurguluyor konuşmasında...Eminim Kurban bayramını da iptal edecektir...Çok ince düşünüyor ya!Başbakanlık genelgesini bekliyorum ben...
88.yılını kutladığımız Cumhuriyetimiz ebediyen bizimle olacaktır.

Benim ve ailem için çok önemli olan bu günü Pencereme astığım Bayrağımla kutluyorum.

Teşekkür ederim ATAM!


24 Ekim 2011 Pazartesi

Depremlere yabancı değilim....

Depremi 6 yaşımda tanıdım,Erzincan'da...
Gece yarısıydı,ablamla birlikte yataktan fırlamıştık.Gürültü ve sallantı annemin korku dolu telaşıyla birleşince,üşümeye benzer bir titreme gelmişti bedenime.Bahçeli bir evde oturuyorduk,askeri lojman olarak tutulmuştu.O gece babam nöbetteydi,annem üç çocuğu ile birlikte,geceleri ayıların ayak izlerine rastladığımız çok büyük bir bahçe içindeki bu evde tek başına kalabiliyordu.Askeriyenin cefasını en çok eşlerin çektiğini o yaşta anlamıştım.

Bizi sarmalayıp,girişteki balkona çıkardı.Yatakları tek başına taşıyıp bizi içine yatırdı,ve kendisi de taburenin üzerine bir battaniyeyle oturdu.Tedirgindi,ama sık sık sallandığımız için mi diye düşünmüştüm o zaman...Ama bahçe kapısında bir gölge gördüğümüzde,annemin "yaklaşma yoksa ateş ederim"diye korku ve tehtidin sesiyle çığlığını asla unutamadım.Babamın silahı elindeydi,ve ablamın 8,benim 6 ve kardeşimin 1 yaşında olduğunu düşünürsek,daha 30 yaşında genç bir kadının vereceği en normal tepki diye düşünüyorum.Gerçekten elinde silah varmıydı bilmiyorum,ama duruşu sanki öyleydi...
"Emine abla,ben Ali,annem sizi bizim bahçeye çağırıyor,bütün mahalle bizde,sizi almaya geldim"deyince,annemde ıslığa benzer bir rahatlama sesi duymuştum.

Depremden kurtulduktan sonra,buna benzer korkuları yaşamayan yoktur sanırım.

12 Mayıs 1971 de yine sallandık.
Bu kez Burdur'dayız.
Ve ben okuldayım,ortaokula gidiyordum.Hiç unutamam,matematik dersindeyiz.Ufak bir gürültü duyduk,o zamanlar askeri cemselerin çıkardığı bir ses zannettik,ve pencereye doğru yöneldik.Öğretmenimiz depremi anladı sanırım,ve" herkes sıralara "diye bağırdı ve kendisi pencerenin altına eğildi.İşte o an sallanmaya başladık,inanılmazdı.Kıpırdayamıyorduk,bir ara duvar ikiye ayrıldı ve yan sınıfı gördük,aniden kapandı.Korkuya kapılan hepimiz kapıya hücum ettik,ama ben hala sıramda olduğumu gördüm.Korkudan kıpırdayamamıştım.Koridora çıktığımda,çığlıklardan serseme dönmüştüm.Geriye sınıfa dönmek istedim ama sel suyu gibi akıyordu öğrenciler,merdivenlere geldiğimde,başımız ayakkabılar geliyordu,yağıyordu desem yeridir.Korku ve panik ayakkabıların çıkmasına sebep olmuş.Kapıdan çıkmak isdedim,ama araya sıkıştım,canım acıyor,ama ne ileri ne de geri gidebiliyordum.Kesin ölüyorum diye düşündüm.Tek ayağı kısa ,elişi öğretmenimin elimden tutup çektiğini hatırlıyorum.Kendisinin boyu da kısaydı,ama beni uzaktan görüp,cesaretle,bile bile kendisini tehlikeye atarak yanıma kadar gelip elimden tutmasını asla unutamam.Sevgili Nezahat öğretmenim...
Dışarı çıktığımda bahçe kapısına doğru koşmaya başladım,bir an önce eve gitmeliydim.Kapıda annemle çarpıştık,ağlayarak gelmiş okula...Sarıldık,bir de baktım ki ayağında ne terlik ne de ayakkabı var,yalınayak koşturarak gelmiş okula....Ablam ve kardeşimi bahçede bırakıp beni almaya gelmiş.
Bir aydan fazla çadırda kaldık o yaz.Bir dersten zayıfım olduğu için bir sene sınıfta kalmış oldum o sene deprem yüzünden....Ama hatıralarımda kalan ise bir öğretmenimizin ikiz çocuklarından birinin göçük altında kalmasıydı.Şu an Van'da yıkılan 7 katlı binanın akıbeti onların kaderiyle aynı...O her zaman beğeniyle baktığımız binanın ne kadar çürük olduğunu yıkılınca anladık...15 ölü çıktığını hatırlıyorum o binadan...

1978 yılında Adapazarı'ndaydık.Liseliyim artık.Akşam saat 21.00 gibiydi,bacaklarımın alt kısmına ağda yapıyordum.Aniden sallanmaya başladık,ağdayı nasıl çektiğimi hatırlamıyorum bile...Hemen sokağa çıktık.Babam yine nöbetçiydi...Ama öyle büyük bir deprem değildi,geldi geçti...Ama korkusu hala bende saklı...

1999 depreminde İstanbul'da 8.katta oturuyorduk.Gece 2.5 gibi hala boncukla takı yapıyordum.Sevda papağanımız vardı,aniden ötmeye başladı.Adeta kafesi parçalayacak gibi çırpınmaya başladı.Işıktan rahatsız olduğunu zannedip,üstünü çarşafla örttüm.Yine susmadı ve daha çok bağırmaya başladı."Ne oldu oğlum,deprem mi olacak?"diye sordum.Işık rahatsız etti diye düşündüm ve kapatıp yatmaya gittim.O ara muzip bir düşünce geldi aklıma.Şimdi inip bütün zillere basıp,"bizim kuş zamansız ötüyor,dikkatli olun"desem ne olur diye...Kesin şöyle diyeceklerdi"kadın kocasından yeni boşandı,üşüttü". *_*
Uykudayken sallanmaya başlayınca ,rüya mı gerçek mi anlayamadım önce...Sonra,kızım içeriden bağırınca kendime geldim."Anne yakınlara uçak düştü galiba!"diye bağırıyordu.Kalkmaya çalıştım,ama kalkamadım.İçgüdüsel olarak oğluma sarılıp kaldım.Yanlış bir hareket,ama elimde olmadan yaptığım bir şeydi.Dış kapı çelik olduğu için oraya sığındık.Bir battaniye alıp zifiri karanlıkta,merdivenlerden aşağıya zar zor indik.
Biraz zaman geçince,eve gizlice girmeye çalışan hayalet etkisinde erkekleri gördük.Çok sıcak olduğu için atlet don kaçanlar,kıyafet için eve dönüyorlardı.İşte o an kızımın kahkahalarını duydum bana bakarak gülüyordu.Geceliğimin altına giydiğim kışlık pantalon ve üstümdeki kat kat giysilerle korkunç görünüyordum.Oğlumu da aynı giydirmişim.Karanlıkta ne bulduysak onu giymişiz....
Ertesi günü depremin yıkıcı etkisini duyduk...Unutulacak gibi değil...

Dediğim gibi,ne deprem bana yabancı,ne de ben depreme yapancı değilim....
Şu an onların yaşadığı sıkıntıyı aynen içimde yaşıyorum...

16 Ekim 2011 Pazar

Hastasıyım-Ayhan Sicimoğlu


Ayhan Sicimoğlu'nun programlarını seyrediyor musunuz?
İnanılmaz renkli bir insan,sıradışı yapısı sunumunu da etkiliyor.Giyimiyle ve anlatım şekli gerçekten çok renkli.
Zaten programının adı da "RENKLER",SKY TÜRK"te pazar günleri12.00 ile 13.00 arası yayınlanıyor.İz TV de de farklı bir yayını var,ama tarz aynı...Her gün yayınlansa hiç kaçırmam.

Ayhan Sicimoğlu (Ayhan Sicimoğlu Kimdir? - Ayhan Sicimoğlu Hakkında)

Parmaklarınız ile bileğinizi tutun…. İşte nabzınız ve içimizdeki ritm! “Ritm yoksa zaman yoktur, zaman yoksa zaten hiçbir şey yoktur…” Bunu Ayhan Sicimoğlu’na yıllar evvel Afrikalı bir “Master Drummer” söylemişti. Ritm, zaman, ahenk, kalp atışımız, yaşam… İşte bu zincir yıllar evvelden kendisini ritme bağladı.
İşte karşınızda Ayhan Sicimoğlu! Kolej yıllarından Tarsus Amerikan’ın sıkı davulcusu. Ritm, onu üniversite yıllarında İngiltere’de Miguel Serigides’e ve sonraları Londra’nın meşhur “White Funk” grubu ‘Kokomo” ile beraber çalmaya kadar götürdü. White Funk tecrübesi sonrası Türkiye’de şimdiki Mazhar Fuat Özkan ile beraber kurduğu “İpucu” grubunda “Heyecanlı” adlı parçasını yaptı.
Daha sonra, İtalya’da tanınmış davulcu Toni Esposito’dan aldığı bir teklif kendisini Roma’ya sürükledi ve iki sene “La Banda del Sole”, Bennato ve Pino Daniele beraber çalıştı. Müzik, yakasını 7 sene New York’ta da bırakmadı ve latin klüplerin, radyoların müdavimi oldu. Hatta downtown’da tanınmış hoca Johny Rodriguez Senior Workshop’ına katıldı ve bu sayede latin çevrelerde bir hayli dolaştı.
Boston’da Berklee School of Music World Percussion ve Kuzey California Humboltd State Üniversitesi’nde "Explorations in Afro-Cuban Dance and Percussion"a katıldı. İstanbul’da ise "Afro-Cuban Percussion Workshop" ile eğitmenlik yapmaktadır. Profosyonel grubu Ayhan Sicimoğlu & Latin All Stars ile performanslara devam ediyor.
5 sene evvel Türkiye dönüşü Açık Radyo’nun matrak programı “Satmayan Plaklar” programına misafir olarak katılması kendisine radyoculuk kapılarını açtı. Ardından aynı radyoda “Latin Lover” ve Radyo Oxi-gen’de “LATINO TIME” programlarını yapmaya başladı.
Eylül 2006’da Doublemoon’dan çıkardığı ve “Koleksiyoncu Albümü” olarak nitelendirdiği “Friends&Family” albümünde Kolombiyalı Rodrigo Rodriguez, Kübalı trompetçi Amik Abdel Guerra Ling Long; Perulu Cesar Correa, Fahir Atakoğlu, Aydın Esen, Özkan Uğur, Uğur Yücel, Mirkelam ve kızı soprano Ayşe Sicimoğlu ile çalıştı. Ünlü DJ Claude Challe albümü “muhteşem bir latin füzyon” olarak nitelendirdi.


Yaptığı Müzik bile kişiliğine çok yakışıyor.

Tavsiye ederim...


http://tvarsivi.com/ayhan-sicimoglu-ile-renkler-01-10-2011-izle-e_26048.html





12 Ekim 2011 Çarşamba

Bahçem coştu...

Bu sene bahçemle hiç ilgilenemedim,daha önceki yıllarda olduğu gibi sebze ekemedim bile...
Sadece,bir akrabamın bana verdiği süs kabaklarını değerlendirmek istedim.
Sadece süs olarak değil,içine ampul sistemi yerleştirerek aydınlatma olarak kullanayım istedim.
Ve çok kolay sandığım oyma işine başladım.











Olayı görüyorsunuz!
Biçimsiz bir şekilde kesim yapınca şekilsizlik örneği ortaya çıktı.

Demek ki her işi biliyorum demeyeceksin.danışacaksın!







İçinden çıkan tohumların çoğunu,kuruduğu için tohum olarak kullanılmaz diye düşündüm.
Ama üç tanesini bahçeye atıp üstüne toprak attım.
Bunu Haziran ayı gibi bir zamanda yaptığımı hatırlıyorum.Ve sonrasında bu iki kabağı,yağmur almayan bir saksının kenarına süs olarak koydum.

Arka bahçeye bu sene çok fazla çıkmadım.Çıktığımda da,otları yemizleyip tekrar eve giriyordum.




Büyüyen bir ot gibi gördüğüm bitkinin,değişik bir sarmaşık olduğunu düşünmüştüm.

Üç gün önce,büyüyen bu sarmaşığı yok etmek için kesri alıp bahçeye çıktım ve ağacı ne kadar sardığına bakmak için başımı kaldırdığımda,şaşkınlıktan ağzım açık kaldı inanın.Sarkan bir süs kabağı bana bakıyordu oradan.






Şuraya bakar mısınız?

Kocaman olmuş bile!

Benim sarmaşık niyetine baktığım bitki kabak çıktı.


















Şöyle ağacın arkasına doğru gittiğimde ise şaşkınlığım daha bir arttı.Ufak büyük,neredeyse 7 adet kabağı görünce,şaşkınlığıma sevinç duygusu da katıldı.Harika bir duygu bu!













Armut ağacım artık çok kurudu,kesilmesi gerekiyor.Ama kabağa destek olduğu için kestiremiyorum.

İki tohum kök almış,biri şeftaliye sarılmış,diğeri armut ağacına...

Karışık ve bakımsız bahçeme can geldi adeta...


















Bakar mısınız şu güzelliğe!
















Annemis nereye bakıyor böyle ...
ne var bu ağaçta böyle acaba?












Şöyle bir dolaşayım dedim bahçeyi...
Geçen sene yaprakları kuruyan ve üzüm vermeyen asmayı,köküne yakın kesmiştim.Sıfırlandı adeta.
Ama gördüğünüz gibi,daha canlı ve daha yeşil yapraklar vermiş bu sene.demek ki önümüzdeki yıl çok daha güzel olacak...
Yanında da bir incir kök salmış,yapraklarıyla el sallıyor bize...







25 cm lik ceviz ağacım 4-5 metreyi buldu,belki seneye bir iki tane ceviz alabiliriz...






















Naneler coşmuş adeta,şelale gibi beton zemine akmış...













Şeftali ağacına sarılan kabak büyüyor.

Çam ağacımı ektiğimde 30 cm boyundaydı,o da 4 metreyi buldu,üstelik yanında büyüyen kiraz ağacıyla birlikte...


Akşam sefalarım,bakımsız bahçemi cennete çevirdiler..



Sarmaşık görünümlü kabağımarmut ağacına nasıl da tutunmuş...

Bir tanesi ortaya çıktı...


Hani bir olaydan bahsetmiştim ya,bu köpek ,o köpeklerden biri...
Uzun süredir yanımda fotoğraf makinesi,ortadan kaybolan pitbulların peşindeydim.















Bir akşam,köprü trafiği sebebiyle saat 21.00 gibi ancak dönebildim.Eve doğru giderken futbol sahasının yanındaki köpeğin sesiyle o yöne döndüğümde,gözgöze geldik.

Makinemi çıkarıp fotoğrafını çektim,Ne oluuur ne olmaz diye...

Sahibi yanıma gelip"ne var,neden çekiyorsunuz??" diye sordu.
Aslında anladı neden çektiğimi...
"İlginç bir köpek,o yüzden" dedim.
Ve hemen uzaklaştım oradan...

Suçlu olan köpekler değil ki,kendi egoları nedeniyle vahşet yaratan sahipleri suçlu...

11 Ekim 2011 Salı

Ayran ve oğlu

Bir buçuk yıl önce, bahçedeki kedi sayısı 15 adet olunca Ayranın yavruları nasılsa 3 aylık oldu diyerek 4 yavrusunu birden Kavak'taki lokantaların yanına götürdük.Aç kalmadan büyürler dedik,tanıdık bir lok
antanın önerisiyle.




Ancak Ayran,bir hafta yavrularını aradı,bula
mayınca bana küstü.Bir daha uğramadı.Ara ara gördüğümde ise yeniden hamile kalmıştı.Benden ayrı kalamayan hayvan sokakta doğurmuş.Komşuların tüm bodrumlarını dolaştım,onu takip ettim,ama beni hep
şaşırtıp farklı yerlere götürüp yok oldu.Bulamadım...


Sonradan öğrendiğimde,tüm yavruları ölmüş.Kısırlaştırmak için yakalamaya çalıştığımda ise hep
kaçtı.Bir baktım ki yine hamile!

Yine sokakta doğurmuş,ve yine yavrularını benden sakladı.Bir komşum
la beraber,dedektif gibi onu aramaya çalıştık.Bir buçuk ay sonra,komşum,ayranın bir yavrusuyla dolaştığını söyledi.Üç yavrusu ölmüş(bahçesinde d
oğurduğu kadın kutuyla atmış üç yavrusunu) ,ve kalan tek yavrusunun da arka ayaklarında problem olduğunu söyledi.Gördüğü an telefonla aramasını söyledim ve tüm mahalleye haber verdim.

Bir gün bahçeyi temizlerken bahçe duvarında yavru bir kedi gördüm.Ufak tekir bir kedi,aldım sevdim ve tekrar yere koyduğumda yürüyemediğini gördüm.Hemen ayranın yavrusu olduğunu anladım.Yürüyemeyen hayvanın

duvara nasıl çıktığını düşündüm.Sonra anladım ki ,diğer yavruları atan kadın b
ırakmıştı,bahçesinden atmak için(o kadar kızmıştım ki,söylentileri duyduğu için habersiz bırakmış).
Oturup beklemeye başladım,Ayran deli gibi miyavlayarak yavrusunu arıyordu.Seslendim ama hiç gelmedi bile...Ben de yavruyu hafifçe avucumun içinde havaya kaldırdım ki bağırsın ve annesi sesine gelsin diye.Nitekim hemen duydu ve
geldi,benim yanımda olduğunu
görünce,bir bana ,bir de yavrusuna baktı.Ben yavaş yavaş eve girdim.Yavrusun koltuğa bıraktım.Yavrucuk hala avaz avaz anneye sesleniyor.Ayran hanım dayanamadı ve girdi,geldi ve hemen emzirdi.Ardından onu çağırarak kapıya gitti.İnatla benden kaçıyor farkındaysanız.Ben bırakır mıyım onu.Üstelik yavrusu yürüyemiyor.Yemek verdim ve battaniyenin içine yer yaptım.İnanır mısınız,tam bir hafta emzirdi ve kaçarcasına evden çıktı.Günde üç kez emzirip,her seferinde kaçtı.Ufaklık evde benim bakımım altına girdi,ayaklarını sıcak suyla yıkayıp masaj yaptım sürekli.Balık yağı hapı içirdim günde bir kez.Anne yavaş yavaş,daha fazla evde kalmaya başladı.Neredeyse iki saat sürekli emzirmeye başladı.Aramız düzeldi,beni affetti sanırım.*_*
İ
ki ay evden çıkarmadım.Öyle güzel ilişkileri vardı ki,her anları çekilebilse fotoğraf albümü oluşurdu.Anne kediler kadar güzel öğretmen olamaz sanırım

Şimdi oğlu kocaman sağlıklı bir kedi ve bahçemdeki ağaçların tepesine tırmanıp duruyor.
Ayran hanım,şimdi yeni doğurduğu 4 yavrusuyla beraber evimde.


İki ay on günlük oldular bile ve dünden beri bahçe balkonumda kutudalar,doğaya alıştırıyoruz
annesiyle birlikte.


Hayvanlardaki duyarlılığa bakar mısınız?
Ama Ayranı artık kısırlaştırmak gerekiyor,yoksa üç ayda bir üretime başladı ,sonu gelmeyecek...

9 Ekim 2011 Pazar

Bu çılgın tasarımları kullanır mıdınız?

Çanta ve ayakkabı tasarımları artık çıldırmış...Çılgınlık ötesi tasarımlara http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/285084_257917630901662_100000502810447_1048335_7428105_n.jpghttp://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/284619_263893176970774_100000502810447_1074335_7888100_n.jpgyer veriliyor...Ben hiçbirini tercih etmem...

Çoğu kişisel tasarım diye düşünüyorum.Yaratıcılık ve zekanın ürünü desem doğru olur mu bilmiyorum.Sadece çarpıcı şekilde etkilediği doğru.Kimine güldüm,kimine şaşırdım,kimine de "yok artık"dedim.
Burada sadece ayakkabı ve çanta modelleri var.Çok emek sarfedildiği kesin,bazıları absürt olsa da...

Kendimden biliyorum,tasarım çok keyiflidir,ve en çılgın bir proje hep aklımdadır.Bunları görünce biraz ürktüm açıkçası...Neyse ki ilgi alanım takı ve aksesuar....

Paylaşmak istedim sizlerle...

2
3
4









5









6








7










8












Fotoğraflar konusunda yararlandığım adres: