21 Mayıs 2009 Perşembe

Tohum anne....





Dün toprağa ektiğimiz ‘güzel anne’ye teşekkür!


Dün toprağa verdiğimiz güzel anne...


Önceki akşam senin fotoğraflarına baktım uzun uzun... Sararmaya yüz tutmuş, siyah-beyaz fotoğrafları, hayatını anlatan kitabın sayfalarından beynime kazıdım...


Kazıdım ki (görmek kısmet olursa) ilerideki yıllarda torunlarıma anlatayım..


Otuzlu yaşlarındaki idealist bir doktorun, Doğu Anadolu’nun bilmem neresindeki bir göçebe çadırında üzerindeki patiska elbisenin, bozkır rüzgârında savruluşunu resmedebileyim, mavi-pembe bir masal gibi...

Kısacık kestirdiği saçlarıyla, “Benim dünya güzelliklerinde gözüm yok” diyen ermişliğinden keyifle söz edebileyim...

Dişleri dökülmüş hastasıyla çeşme başında karpuz yerken gözlerinde beliriveren ışıltının, okuduğum kitabın saman sarısı sayfalarına yansımasını... Karşısındaki çaresiz adamın hayatı boyunca kimseden görmediği bu ilgi ve şefkatle dirilip, hayata sarılma gücü bulmasını bir de...

Adının başına doçent, profesör gibi sıfatları, lüks muayenehanesinde daha yüksek bir vizite ücretiyle zenginlere hizmet etmek için almadığını...

O unvanların yoksul ve çaresiz insanların hastalık çökmüş evlerinde bir şeyler yapabilmek için çırpındığı yıllarda kendiliğinden geldiğini öğretebileyim onlara...Dün toprağa verdiğimiz güzel anne... Seni ezberledim saatler boyunca...Din bezirgânları tarafından kandırılan, sömürülen, kullanılan bir cemaatten; kardelenler yeşertmek için verdiğin mücadeleyi ezberledim...Ezberledim ki, çaresiz köylerin yıkık dökük evlerinde doğup cahilliğin önünde umarsızca sürüklenen çocuklara anlatabileyim “kadere teslim olmamaları” gerektiğini...

Yırtık lastik ayakkabısıyla karlar içinde yürümek zorunda kalan Hacer kızın, sana rastladıktan 15 yıl sonra beyaz önlükler içinde hasta muayene eden Dr. Hacer Hanım’a dönüşmesinin sihirli öyküsünü öğretebileyim yılgın çocuklara...Yardımcı Doçent Nermin Hanım’ın babasının okuma yazma bile bilmediğini...

Saliha Öğretmen’in senin yaptırdığın kız yurdunda kalırken ilk kez iliklerine kadar ısındığını söyleyebileyim.Minicik kızlara öğrettiğin, “hayalleri gerçeğe dönüştürme” sanatını aktarabileyim gelecek kuşaklara...

Dün toprağa verdiğimiz güzel anne...

Dün seninle birlikte çıktım son yolculuğuna...Sahip çıktığın, kadın olmanın kutsallığını aşıladığın binlerce kızın gözlerinden sel gibi akıyordu yaşlar Harbiye’de...O yaşları, eşimin gözlerinde gördüm en yakından... Ve hatıra defterimin en ayrıcalıklı bölümüne yazdım.

Hayatlarında seni bir kez bile görmedikleri halde, sana teşekkür etmek için koşup gelen on binlerce kadının ve erkeğin sevgisini yazdım o sayfalara...Yazdım ki; onların şanslı çocukları, senin yetiştirdiğin akranlarına, arkadaşlarına sarılabilsinler; bizim sana sarıldığımız gibi...Kötülük ve sevgisizlik değil, iyilik kök salsın minicik yüreklerine...Yetmiş küsur yıl önce başlayıp, dün Zincirlikuyu Mezarlığı’nda sona eren yolculuğun o eşsiz destanı; bir ezgi gibi dolaşabilsin kulaktan kulağa...
***Sana binlerce kez teşekkür ediyorum, dün toprağa verdiğimiz güzel anne...


Kızım için başta...

Onun yaşayacağı dünyaya çağdaş, eğitimli, iyi yetişmiş akranlarını armağan ettiğin için...Hayatını bizimle paylaştığın ve seninle aynı zaman diliminde yaşamış olmanın onurunu yaşattığın için binlerce kez teşekkürler sana!Bize böylesine içten teşekkür etme olanağı sağlayacak kadar temiz ve onurlu bir yaşam sürdüğün için teşekkürler!


Aslında yanlış yazdım baştan beri: Dün seni toprağa vermedik güzel anne...


Ektik!


Senin gibi binlercesi yeşersin diye...
***FOTOĞRAF!


Dün Harbiye’den Teşvikiye’ye... Oradan da, Şişli ve Mecidiyeköy üzerinden Zincirlikuyu’ya akan insanların fotoğraflarına bakın bugünkü gazetelerde...Dünkü o uzun yürüyüş sadece bir halkın, annesine vedası değildi...Onun sayesinde biçimlenen ve bilinçlenen insanların bir resmigeçidiydi aynı zamanda!Ve hepsi... Hepimiz...Yaşadığımız büyük acıya inat, coşkuluyduk...O fotoğraflara iyi bakın ve hatta onları kesip saklayın...Çünkü geleceğimiz o fotoğraflarda gizli... Cüppeli, sakallı, çarşaflı ve ezik bir toplumun, bize uzak hayaletinde değil!


***GÜNÜN SORUSU

Kendisini aydın sanan liboş arkadaşlar...

Dün gerçek bir aydını uğurladık biz...


Nerelerdeydiniz?

......................................................................

MUSTAFA MUTLU, Ben de sana teşekkür ederim.Duygularımı dile getiren bu yazıyı yazdığın için...


İki gündür sürekli televizyonun başındaydım.

Cenazeye katılamadım.Başımı sıkıca sıktığım tülbentle,başağrıma engel olmaya çalışarak,gripten gözümü açmakta zorlanırken dahi,hangi kanalda veriliyorsa o kanalı seyrederek geçirdim iki günümü..


Kardelenlerin konuşmalarındaki minneti duymamak mümkün değildi...Kurdukları cümleler,verilen olanakların yerini bulduğunu gösteriyordu.Öyle güzel tohumlar ekmiş ki,adeta orman fideleri oluşuyor.
: “Benim bir adım Mavili, bir adım da Kardelen... 10 çocuklu bir ailenin üyesiyim; beşimiz kız, beşimiz erkek. Ben ilk Kardelenlerden biriyim. Yedi yıl önce, derste çaldı kapımı umut. Okul müdürümüz, başarılı kız öğrencilere burs verileceğini söyledi. Biz, beş kız, okuma isteğimizi anlatan birer mektup yazdık. Kabul edildik. Burs sayesinde, ailelerimiz de okuma isteğimize karşı koyamadı. Bir yıl hariç hep burs aldım. O yıl da, üniversitenin ilk yılıydı. Israrla aramışlar burs vermek için. Zazaca konuşan annem anlamamış ne söylediklerini. Bursun devam etmesini istiyorlarmış, bana ulaşamamışlar. Tekrar kavuştuğum burs sayesinde Dicle Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdim... Şimdi, Diyarbakır’da İlköğretim Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yapıyorum. Öğrencilerime, eğitimin gelecekleri için ne kadar önemli olduğunu anlatıyorum. Onlar benim burslu okuduğumu biliyorlar ve bana özeniyorlar; en önemlisi, bana inanıyorlar. Önceki yıllarda köylülerle öğretmenler kavgalıymış hep. Beni ve okulun artan imkânlarını gördükçe yargıları değişti. Bizim oralarda kızlar için çok para harcanmaz, nasıl olsa evlenecek, boşa gider diye. Kardelenler bursu bu anlayışı da yıktı.”

İlk kez böyle bir cenazeye şahit oldum.Duyduğum gurur,sık sık ağlamama sebep oldu.

Bu sabah,hangi kanal olduğunu hatırlamıyorum,ama yine kız çocuklarının okutulması üzerine yapılmış bir programdı.Yaşlı bir köylü, şöyle diyordu;

"Okusun çocuklarımız okusun.Okusun ki,okuyan milletlerin altında ezilmesinler,boyun eğmesinler.En yukarısı neyse oraya kadar okusunlar.Cehalet kadar kötü bir şey yoktur,köle olursun."

İşin özü bu!


Eğer Bilge köyünün anneleri okumuş olsaydı,evlatları bugün o katliamı yapmazlardı.


Çocuklarımız,insanın sadece kendisi için yaşamadığını,doğru bildiği ilkelerinin peşinden gidildiğinde topluma ne kadar yararlı olunabildiğini gördüler.

Fikir ve inançlarının karşında yer alanların engel olma uğruna,attıkları iftiraya rağmen,kanserle mücadele etmesine rağmen,her gün yeni bir çocuk kazanmak için tüm gayretiyle çalışmasını gördükçe,yeni nesil için umutlarım çoğaldı..

Ölümü bile ,bir çok şey için güzel başlangıç oldu...



.............................................................................


Sezen Aksu'nun mesajı çok anlamlı:


Türkan Saylan Hoca'nın Ardından...


Sevgili Türkan Hocam,

Bu gidişiniz insana elinde olmadan bir burukluk, bir öksüzlük duygusu yaşatıyor ama yine de biliyoruz ki kızlarımız bizimle beraberken yaptıklarınız sayesinde hiç de öksüz kalmadı aslında... Çünkü onlara açtığınız yol, ilahi bir şekilde şevkatle her zaman ileriyi işaret edecek.

Son sözlerinizde, ölüme hazır olduğunuzu söylemişsiniz. Siz sadece ölüme değil, her zaman herşeye hazır, farkında, hayatı olduğu gibi karşılayarak, onu değerli kılacak katma değerler üreterek yaşadınız.

Türkan Hocam,

Siz sonsuz bir hizmet sorumluluğu ve aşkı ile çalışırken bir ucundan elinizden tutanlardan biri olmuş olabilmek, hayatın en değerli lütuflarından benim için.Zamanın ve mekanın hiçbir önemi yok. Hiç umulmadık anlarda, hayatın herhangi bir köşesinden, hayırlı nefesinizi yüzümüzde hissedeceğimizden eminim.

Şimdilik hoşçakalın...

Sezen.


....................................................................


.

3 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Öncelikle geçmiş olsun, hastalık mevsimi, bir sıcak bir soğuk hastalıklara sebep oluyor.

M.Mutlu'nun her yazısını hayranlık duyarak okurum, bu yazısını da okurken ağlamanın ucunu kaçırdım.
Türkan Ana gibi değil herhangi bir insanla uğraşmak dinimizde en günah olanıdır ve bu en günahı dinimizi diline dolayanlar yapıyor ne yazık ki.
Evet Tütü'cüm şimdi kardelenler daha bir hızla çoğalacak, buna eminim.
sevgi ile kal

etki alanı dedi ki...

İleride kardelenlerden üst düzey yöneticileri ve bakanlar olacak.En güzeli nedir biliyor musunuz Nur hanım,cahil anneler azalacak bu nedenle....
Çok çoğalsın kardelenler...

.......................

Sevgili adsız...
teşekkürler...

Adsız dedi ki...

I evеrу timе usеԁ to ѕtudy piece
of wrіting in newѕ papers but noω
as I am a useг of net thus from nοw I am using nеt foг
aгtіcles, thanks to ωeb.

Feеl free to νisit mу blog ρost :: click for more information - 1kviews